Şubat ayı gelince bir titreme tutar bizi. Ancak bu, Şubat’ın sert soğuğundan değil, kaybettiğimiz canların hatırımıza gelip yüreğimizi sızlatmasındandır.
Kalleşçe tertiplenen katliam ve suikastları hatırlatır Şubat: Hama Katliamı, Hocalı Katliamı, Halilü’r-Rahman Camii Katliamı... Ve Hasan el-Benna, Abbas Musavi, Malcolm X, Şeyh Esad Erbili, İskilipli Atıf Hoca, Metin Yüksel, Şeyh Zeki Atak, Süleyman Akyüz, Molla Gıyasettin, Urfalı Mehmet Kaya ile daha adını zikredemediğimiz niceleri gelir aklımıza. Rabbim hepsinden razı olsun, şehadetlerini kabul buyursun ve bizleri de onların yolundan ayırmasın, inşallah.
Şehadet deyip de Filistin’den, özellikle de Gazze’den bahsetmemek olmaz. O mübarek topraklar, insanlık var olduğundan beridir haksızlığın ve zulmün en şiddetlisine şahitlik etmiştir. Ancak 7 Ekim 2023 itibarıyla yaşanan katliam ve soykırımın dünya tarihinde bir eşi daha yoktur.
Bu soykırım öyle bir musibettir ki kadın, çocuk, yaşlı demeden can alır; halkı Müslüman ülke liderlerini kuduz köpeklerin karşısında suspus bırakır. Ve yine öyle bir şafaktır ki vicdanları uyandırır, halkları ayaklandırır ve maskeleri düşürür.
Buna karşılık Gazze’de, Filistin’de öyle bir sabır vardır ki bu sabır karşısında zalimler bir bir pes ederler. Ne de güzel söylemiş Üstad: “Hakiki bir imana sahip olan kişi tüm kâinata meydan okuyabilir.” Üstad’ın ne kadar haklı olduğunu Gazze’ye bakınca bir kez daha idrak ediyor insan. Tüm bu haksızlığa, zulme, katliama gerçekten iman etmemiş hiçbir kul sabredemez.
Zannedilmesin ki bu sabır, onların kendilerine yapılanlara boyun eğip Yaradan’dan ümit kestiklerinden kaynaklanıyor. Onlar, Yaradan’ın ayetleri için can alıp can verirler. Onca insanı o küçücük toprak parçasında tutan da Rahman’ın mübarek kıldığı yerlere sahip çıkma mücadelesidir.
Filistin halkı da bizler de biliyoruz ki Gazze’deki direniş düşerse önce Kudüs ve Mescid-i Aksa, sonra Şam, Bağdat, Tahran, Mekke, Medine, İstanbul, Urfa ve daha nice Müslüman diyar düşer. Çünkü bugün oradaki mukaddesatımıza sahip çıkmayanlar, yarın da çıkarları uğruna hiçbir mukaddesatı tanımayacaktır.
Bu sebeptendir ki ateşkes başladığı andan itibaren Gazze’nin kuzeyine dönüşler başladı. Birçok analizciye göre Gazzelilerin tekrar kuzeye dönmelerinin hiçbir anlamı yoktur. Çünkü ayakta duran tek bir yapının dahi olmadığı yerlere dönmek, onlara göre deliliktir. Sanki bunları kuzeye giden insanlar bilmiyorlarmış gibi!
Emin olsunlar ki döndükleri zaman neyle karşılaşacaklarını bile bile gidiyor onca insan kuzeye. Bilmedikleri ya da aşina olmadıkları manzaralar değil bu onlar için. Defalarca bizzat tecrübe ettikleri sahnelerdir bunlar. Ama her şeye rağmen dönüyorlar ve dönmeye de devam edecekler. Çünkü o topraklar onlarındır ve onların kalacaktır.
Bu hakikatlerin tamamını görmezden gelip hadsizce konuşanlar da var tabii ki. ABD’nin kendini bilmez başkanı geçtiğimiz hafta o kadar çok saçmaladı ki hangisine cevap vereceğimizi şaşırır olduk. Neymiş, Gazze’yi devralacakmış sarı çıyan! Çıyan bunları söylerken yanındaki vampir Netanyahu da joker misali otuz iki dişini göstere göstere sırıtıyordu.
Bu insan kılıklı yaratıklar, Müslümanların toprakları hakkında böyle rahat konuşup karar verme cesaretini kendilerinde buluyorlarsa bu, en az onlar kadar halkı Müslüman ülkeleri idare eden liderlerin de suçudur.
Ey iki milyar Müslüman! Yarın mahşerde Rabbimize vereceğimiz bir cevabımız var mı?
Ey halkı Müslüman ülkeleri idare eden liderler! Dilsiz şeytanın akıbetinden korkun ve kendinize gelin!
Vakit boyun eğme vakti değil, kıyama kalkma ve zincirleri kırma vaktidir. Rabbim bizlere kıyama kalkmayı, Gazze’deki direnişin aslanlarına da zafer nasip etsin, inşallah. Âmin.