Şehadet…!
Rabbi Rahman’ın (cc) biz kullarına bahşettiği belki de en güzel nimet.
Peygamberlerin bile imrendiği o mertebe.
Bir kez içenin tekrar içmek istediği şerbet.
Ve o şerbeti gözünü bile kırpmadan kana kana içen şehidler.
Onlar ki cennet karşılığında canlarını Allah’a(cc) sattılar. Zalimim zulmüne dur deyip mazluma kalkan oldular.
Onlar ki mukaddesatımız pis çizmeler altında can çekişmesin diye kendi evlatlarını arkalarında bırakarak şehadete koştular. Kimi kalleşçe kurulan tuzaklar, kimi keskin bıçaklar ve kimi de hain kurşunlar aracılığıyla kavuştular Rablerine.
İşte onlardan biriydi Şehid Hasan Saklanan.
Gazze, Kudüs ve Aksa’nın feryatlarına daha fazla dayanamayarak gittiği Kudüs’te işgalci siyonistlerce katledildi.
Aslen Urfalı olan Şehid Hasan 1 Ocak 1990 yılında Şanlıurfa’nın Eyyübiye ilçesinde dünyaya gözlerini açtı. Eğitimini tamamladıktan sonra imam oldu. Ankara’nın Şereflikoçhisar ilçesinde imamlık yapan Saklanan daha sonra Şanlıurfa’nın Haliliye ilçesi Kepez Mahallesi’ne tayin edildi. 6 yıl bu mahallede görev yaptı.
28 Nisan 2024’te Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen bir tur kapsamında Kudüs’e giden Aksa şehidi Hasan Saklanan orada işgalci siyonist çete mensubu bir polise yönelik bıçaklı eylemde bulundu ve o sırada çıkan arbede sonucunda şehadet şerbetini içti.
Aksa şehidi Hasan Saklanan iki gün önce, yani 27 Nisan 2025 Pazar günü şehadetinin yıldönümü nedeniyle mezarı başında anıldı. Şanlıurfa Harran Kapı Mezarlığı’nda düzenlenen anma programı, Şanlıurfa Mustazaflar Cemiyeti tarafından gerçekleştirildi. Şehidini unutmayıp davasını sonraki nesillere ulaştırma gayretinde olan Mustazaflar Cemiyetine teşekkür ediyor Allah razı olsun diyorum.
Mescid-i Aksa Şehidi aramızdan ayrılalı tam bir yıl oldu. Ama ne onu kaybetmenin acısı dindi ne de içimizdeki intikam ateşi söndü. Her ne kadar vatandaşı olduğu ülkenin yetkilileri ona sahip çıkmasa da Mustazaflar Cemiyeti gibi kalbi Kudüs’le atan STK ve cemiyetler onu unutmayacak ve unutturmayacaktır biiznillah.
Şehid Hasan evli ve dört çocuk babasıydı. O, ciğerparelerini Hakka emanet edip şehadet aşkıyla yanan yüreğiyle Kudüs’e doğru yola çıktı. Tıpkı Mavi Marmara şehidleri gibi. Tıpkı Şehid Ali Haydar Bengi’nin hanımını ve çocuklarını, Şehid Furkan Doğan’ın anne ve babasını O’na (cc) bırakarak Filistin’e bir nefes olabilmek için yola çıktığı gibi.
Ve tarih yine tekerrür etti. Tam 15 yıl önce Mavi Marmara için tazminat alıp davanın düşürülmesine göz yumanlar bugün de şehidin dökülen kanını yok sayarak hesap sorma gereği dahi duymadılar.
Öyle ki, bırakın yetkililerin çıkıp açıklama yapmasını, canice işlenen bu suç birkaç istisna dışında yerel kanalda haber olarak dahi verilmedi. Rabbim mazlum şehidlerimizin haklarını, meseleden sorumlu olanların yanına bırakmasın.
Bu yaşananlar bir kez daha gösterdi ki biz Müslümanlar işgalci katillerle anladıkları dil olan silahlarla konuşmadıkça tarih tekerrür etmeye devam edecek. Rabbim tarih tekerrür etmeden siyonizm fitnesini ortadan kaldırmayı biz Müslümanlara nasip etsin. Âmin.