Gazze Şeridi’nde bir zamanlar bir evimiz vardı…
Küçük, mütevazı, ama sıcak bir yuvaydı. Sen daha bebektin.
Beşiğinde usulca sallardım seni, gözlerimden uyku aksa da bırakmazdım.
Senin nefesin benim nefesimdi yavrum, gülüşünse dünya kadar büyük bir mutluluk.
Yemez yedirirdim, üşümeyesin diye üzerine sererdim yüreğimi.
Bir avlumuz vardı hatırlıyor musun? O avluda neşeyle koşardın bana doğru. O küçücük ayaklarının toprağa değdiği her an, hayatın bir mucize olduğunu fısıldardı. Seni kollarıma alır, sımsıkı sarar, kokunu içime çekerken dualar ederdim: "Allah'ım, bu mutluluğu elimizden alma."
Ama bir gün… Bir gün geldi, üzerimize bombalar yağdırdılar. Gökyüzü karardı, toprak titredi, sesler birbirine karıştı. O kaosta seni kaybettim yavrum. Ellerim sana uzandı ama ulaşamadım… Seni bulmak için dualar ettim, gecelerce ağladım. Ama aramıza duvarlar, bariyerler koydular. Seni benden ayırdılar canım yavrum,ciğerparem.
Aradan zaman geçti, “Barış oldu” dediler. “Anlaşma yapıldı” dediler. Ama bu barış kime yavrum?
Hangi anlaşma senin yokluğunu geri getirebilir ki? Evimiz yerle bir olmuş, avlumuz sessiz,sensiz.Yıkılmış yerle bir olmuş. Seni arıyorum, ama yokluğun bağırıyor bu enkazda.
Sonra da baktım bir köşede usulca duran, adeta beni çağırırcasına mis kokan o kemiklerini buldum… Parçalanmış, soğuk kemiklerin. Sahi, bu iskeletler senin mi yavrum?
Evet, evet… Bu minicik bedenin kalıntıları. Ellerim titreyerek dokundu onlara. Her bir kemiğinde senin gülüşünü, gözlerindeki ışığı, sıcaklığını aradım. Ama ne ararsam arayayım, karşıma çıkan sadece sessizlik oldu, dağlanan yüreğim oldu.
Ben buraya seni bir kez daha koklamak için geldim yavrum. O cennet kokulu kemiklerini doyasıya öpmek için geldim. Ama yüreğim kaldırmıyor. Annenin yüreği bu kadar acıya dayanmaz yavrum. Seni koruyamadım. Seni hayatta tutamadım. Artık bu dünyada benim için ne anlam var sen yoksan eğer?
Ah yavrum…
Acılar…
Bu kadar acıyı bir yüreğe sığdırmak nasıl mümkün?
Acılar hep bizi mi bulacak yavrum? Kim yaptı bunu bize yavrum?
Hangi kalp, hangi vicdan bir çocuğun hayatını böyle paramparça edebilir? Hangi zafer, hangi güç bu kanı aklamaya yeter?
Ama daha acısı ne biliyor musun?
Bu suskunluk.
Yavrum, seni alıp götüren bu zulme karşı İslam toplumlarının sessizliği…
Kardeşliğimizden, birliğimizden bahsederken sustular. Sadece izlediler yavrum.
Bizi, evimizi, seni yok ederken kimse sesini çıkarmadı.
Çığlıklarımız onların kulaklarına ulaşmadı mı?
Yoksa ulaştı da dönüp bakmadılar mı?
Onca dualar, onca ayet, onca değer… Hepsi sustu.
Zalimlerin karşısında sessizliğe gömüldüler.
Bu sessizlik seni elimden aldı yavrum. Bu sessizlik bizi yalnız bıraktı.
Oysa birlikte ayağa kalksaydık, belki bugün burada sen yanımda olurdun.
Şimdi sen cennettesin, biliyorum. Orada huzur bulmuşsundur.
Ama burada, bu yıkık dökük enkazın içinde annen seni delicesine özlüyor yavrum.
Sana doyamadım, sana sarılamadım, seni büyütemedim.
Bu dünyadan giderken bile kokunu yanımda götüreceğim.
Ah yavrum…
Sensiz geçen her gün acı, her saat pişmanlık…
Annenin yüreği senin için yanmaya devam edecek.
Ruhun cennette huzurla dolsun.
Ama burada benim yüreğim hiç dinmeyecek biliyor musun?
Yüreğim yansa da sen bekle beni güzel yavrum.