Eskiden aşlık almak için çarşıya giderken sepet götürürdük. Manav istenilen sebzeleri, çimento kâğıdından ev yapımı torbalara doldurur, sebzenin dayanaklığına göre sepete dizerdi. Soğan, patates, patlıcan gibi sebzeler sepetin en altına, domates gibi ezilebilecekler de en üste istiflenirdi. Sepetin ağzı da bir gazete kâğıdı ile kapatılırdı. “Olan var, olmayan vardı. Kimsenin nefsi kalmasın” denilirdi.
Maddi durumu iyi olanların sürekli müşterisi olduğu manavlar vardı, oradan alış-veriş yaparlar, manav devamlı müşterisinin neden ne kadar alacağını bilirdi. Dükkâna uğrayıp:
- “Heci eve kazan kebablıx gönder xeriye.” demesi yeterdi. Manav gerekli malzemeyi hazırlar, yoğurdundan, meyvesine kadar her şeyi tamamlayıp, eşek hamalını çağırır yükleyip:
- “Egleşmeden bınları Xelil ağanın evıne yetıştır” der. Hamal, bütün esnafın evini ezberden bilirdi.
Durumu iyi olmayanlar, alış-verişlerini Mevlâhâneden yapardı. Bahçeciler mallarını direk buraya getirir, ya kendileri satar ve ya pazarcıya bırakırlardı. Bakkallara göre daha hesaplı olurdu burası.
İşçiler akşam eve dönüşte Mevlâhâne’ye uğrar, büyük hellavê mendillerini ucuza doldururlardı.
Gün içinde Urfa’nın daracık sokaklarında evlere sepet taşıyan çırakları, eşek hamalları görmek mümkündü. Asriler aldıklarını file ile taşırdı. (Bazıları bunu hoş karşılamazdı.) Poşetler hayatımıza girmemişti daha. O zamanlar insanlar yediklerini, içtiklerini internette paylaşmıyordu...
Eskiden,
Birisi alış-veriş yapıp para verileceği vakit veya birine para bozmak gerektiğinde, parayı cebinden çıkaran kişi, karşısındakine doğru çıkarmaz, az yan tarafına döner, parayı saklayarak çıkarıp verirdi. Parayı uluorta çıkarmak, göstermek görgüsüzlük- ayıp sayılırdı…
Eskiden,
Cenazesi olanın taziyesine gidilir, ölenin yakınlarının acısı paylaşılırdı. Hatır sayıp geldikleri için de gelenlere mırra ikram edilirdi. Kahveye gitmiş gibi hemen önüne çay koyulmaz, çayını karıştıranların kaşık sesleri ve muhabbetleri okunan fatihaları bastırmazdı. Aşır okuyan da eline mikrofon alıp sahneye çıkmış gibi şov yapmazdı.
Öğlen vaktinde, yemek saatinde taziyeye gidilmezdi. Cenaze sahiplerinin dinlenmelerine, yemek yemelerine, namaz kılmalarına fırsat verilirdi.
Cenaze sahipleri için dostları yamak yapar; düğün yemeğini andıran kebaplar, tatlılar gibi davet havası veren şeyler yapmaz, cenaze sahibini mahcup etmez, görgüsüzlük yapılmazdı…
Eskiden,
Her şeyi enine-boyuna düşünen, yapacağı işi tartıp-ölçüp öyle yapan, sözünü düşünüp söyleyen halden anlayan, sevip-sayan, sınırlarını bilen, başkasının hukukunu gözeten, toplumda yalnız kendisinin yaşamadığını bilen güzel insanlar yaşardı bu şehirde.
O zamanlar elbiselerimiz yamalıydı, fakirdik belki amma gururluyduk, gençlerimiz yırtık pantolonlar moda diye giymiyor, genç kızlarımız göbeği dışarıda dolaşmıyordu daha…