7 Ekim’in iki önemli sonucu vardı; birincisi, İsrail’in yenilmez kabul edilen ordusu ve korku salan istihbarat örgütü olan MOSSAD ile ilgi oluşturulan mitlerin çökmüş olmasıdır. İsraillin güney tümeninin iki saatte çökmesi, komuta kademesinin esir alınması, diğer taraftan böyle büyük bir operasyonun aylarca haber alınamaması bunun en önemli etkenidir. İkincisi ve bunlardan daha önemlisi bu gün kısaca zikredeceğimiz mazlum halkların, vicdan sahibi insanlığın ve Müslümanların uyanmasıdır.
Dünya halklarının bu denli yoğun olarak sokağa çıkmasına neden olan etken dikkat çekicidir. Son dönemlerde ilk defa bu ölçekte paradigma değişikliği oluyor ve tarihi bir kırılma gerçekleşiyor. Buna kısaca değinelim.
Bundan üç asır önce insanların geneli tarıma dayalı bir yaşam sürdürmekteydi. Mevcut Nüfus kırsalda hayatını sürdürüyordu. Ekonomi tarıma dayalı yürütülüyordu. Sosyal ilişkiler, değerler, toplumsal statü, tarım toplumlarının karakterini yansıtıyordu.
Tarım toplumları, geleneklerin hakim olduğu toplumlardı. Bu dönem toplumları geleneksel toplumlar olarak da vasıflandırılabiliriz. Bu toplumlarda, toplumsal statü ve itibarı belirleyen kritereler; cesaret,fedakarlık,cömertlik,mertlik,genetik soy, dindarlık gibi özelliklerdi. Toplumsal itibar, prestij ve asalet kazanmak için bu kriterleri karşılama zorunluluğu vardı.
Sanayileşme ve üretimin yaygınlaşması ile beraber insanlar hızla kırsal alandan şehirlere göç etmeye başladı. Demografik yapı şehirlerin lehine artmaya başlayınca toplumsal yapının tüm katmanlarında yeni bir kimlik oluştu. Bu yeni kimlik şehirli(burjuva) kimliğiydi. Burjuva, geleneksel toplumsal yapının temel değerlerine zıt ve uzak yeni ahlakı ile mevcut durumda kendini rahat his etmiyor, bu değerleri kendisi için engel olarak görüyordu.
Şehirli burjuva sınıfı, kendi değerlerini merkeze alan yeni bir yapı inşa etti. Bu yapı, ekomomisi, kültürü, eğitimi, sosyal yaşantısı ile birinci derecede belirleyici olan kapitalist sistemdi. Yeni sistemde köksüz, marjinal, sermayenin belirleyici olduğu, ahlaktan ve adaletten yoksun ekonomik sistem ve onun biçimlendirdiği yeni kültürel ve sosyal yapı oluşmuştu. Dini değerler yeni sisteme çok fazla dayanamadı ve hayatın tüm alanlarından çekilmeye başladı. Yeni sistemle uyuşmayan kuralları törpülenmeye başladı. Bu durum insanlar tarafından yaşamsal bir zorunluluk olarak kabul edildi.
Topraktan ve feodal sistemden bağımsız oluşan bu yeni sistemde, üretim ve ekonominin gücünü eline alıp sisteme hâkim olma fırsatını uzun süre toplumsal azınlık durumunda olan Yahudi milletinin eline almaya başlaması çok uzun sürmedi. Tüm ülkelerde azınlık durumunda olma, toprağı işlemenin gerektirdiği feodal güce sahip olma, kadim ticari tecrübe pragmatist ahlak gibi etkenler Yahudi milletinin çok kısa bir sürede oluşan kapitalist sistemde en önemli aktör olmalarını sağladı.
Yahudiler, çok kısa bir sürede küresel ölçekte medya, finans, enerji, Sağlık gibi belli başlı alanlarda söz sahibi olmuştu. Küresel ölçekte bir hegemonya oluşturmuş tüm rakiplerini acımasız bir şekilde yok etmiştir. Yahudiler, Sosyal dayanışmamın güçlü olduğu, vicdanın, adaletin ve hukukun, eşitliğin egemen olduğu bir dünyada güçlerini yitireceklerini bildiklerinden bu değerlere savaş açıp bunları kendi emellerine uygun aparatlar olmalarını sağalmaya başladılar. Tüm insanları ahlaki değerler açısından yeni sisteme göre dönüştürmek için elindeki tüm gücünü kullanıp değerlerden yoksun, egoist bir insan tipi inşa ettiler.
Hakim sistem, dünya halklarının, zulüm ve adaletsizlik üzerine kurgulanan bu sisteme karşı dayanakları olacak Adalet, barış, eşitlik ,hukuk gibi değerleri çalıp onları dayanaksız bırakarak en büyük hırsızlığı yapmıştır. Sömürecekleri, yağmalayacakları ülkelere barış, demokrasi, özgürlük iddiası ile işkal etmeleri tesadüf olmasa gerek.
Devletlerin ve halkların tek değer ölçüsü olarak dayatılan, inandırılan ekonomik gücün küresel ölçekteki yönetimini elinde bulunduran Yahudi aklı, dünya halkları ve yönetimlerinin iplerini elinden bulundurma rehaveti içerisinde İsrail devletini kurmuş ve finanse etmişti.
Filistin topraklarını işkal etme ve üzerindeki halkı katlederek, sürgün ederek uyguladıkları hukuksuzluğu sahip oldukları ekonomik güç, bilgiye ve ulusal ölçekte sahip oldukları üst kurullara dayandırıyorlardı. İsrail’in uluslar arası hiçbir kurumu takmamasının asıl nedeni budur.
Gerçekte olan, tüm insanlığın ve onları yöneten tüm yönetimsel kurumların, farklı yönlerden esir alınmasıydı. Esaret çoğu kez gönüllü olarak yapıldığından buna kimse itiraz edemiyordu. Petrol rezervlerine sahip ülkelerin sürekli savaş sahnesine dönüşmesi, elmas ve altın rezervine sahip Afrika’nın açlıktan çekmesi, ABD’ye komşu ülkelerin darbeden ve uyuşturucudan kurtulamaması hep tesadüf gibi görünüyordu. Çünkü, küresel sistem, azınlık bir grubun refahı ve güvenliğini sağlamak için kurgulanmıştı. Bu sistemin işleyişi için ödenecek bedellerin hiçbir önemi ve değeri yoktu.
Kapitalist düzen, son çeyrekte, teknolojik gelişmeye paralel olarak bütün kültürleri, değerleri, sosyal ilişkileri yeniden inşa edip, tek tip toplum oluşturmaya başladılar. İnancını ve değerlerini merkeze alıp iktidara talip olan gruplar kısa zaman sonra iktidara gelmenin, iktidarda kalma meşrutiyetinin küresel sisteme göstereceği uyum ile gerçekleşeceğini dayatıyorlardı. Aksi durumda farklı renkte darbelerle sistem açısından, uyumsuzlar bertaraf ediliyordu. (İhvan) uluslararası düzenin meşruiyetinin yalnızca büyük güçlerin mutabakatını gerektirdiğinde ısrar Eden anlayış hâkim olmuştu. Bunun en somut örneği birleşmiş milletlerdir; Beş daimî üyenin onayı olmadan hiçbir karar çıkmıyor.
Yeni oluşturulan insan karakteri; bencil,egoist, maneviyattan uzak, tüketime aç,bireysel dünyasına hapsolmuş, sosyal medya ile beyinleri yönetilen insan yığınları olarak dizayn edilmişti.
İnsanlar, umutsuz bir şekilde, zülüm ve adaletsizlikle inşa edilen, bu sisteme karşı gelmenin, karşısında durmanın imkânsız olduğu kanaatine varmıştı. 7 Ekim Aksa tufanı, adalet ve hak sevdalısı tüm insanların kurtuluş mücadelesinin miladı oldu.
ABD, İngiltere, Almanya, Fransa ve İtalya’nın, Gazze gibi on yedi yıldır esaret altında olan küçücük bir şehir halkına karşı bu kadar büyük refleks göstermesi, onlarca gemi ve uçak gemisi göndermeleri şunu göstermektedir; Aksa tufanı. Gazze direnişi küresel ölçekte mazlum ve hakperest halkların zülüm sistemine başkaldırısıdır ve dünya zalimlerini çok ama çok korkutmuştur.
İsabetli tespitler