7 Ekim bir milattır. Hak ile batılın çizgisini belirleyen bir mihenk taşıdır. 7 Ekim’den sonra üç ayrı duruş sergileyenler ortaya çıktı; biri Siyonistlerin yanında durduğunu açık bir şekilde açıklayanlar ve hatta siyonistleri ziyarete giden Büyük Şeytan ABD dışişleri bakanı Antony Blinken tüm Müslümanların yüzüne baka baka: “Ben bir Yahudi olarak buraya geldim “dedi. Ve şürekası ile beraber net olan safını perçimledi.
Öte yandan sinsice bekle gör politikası güdenler ki bunların başında maalesef Suudi Arabistan, Bahreyn ve uzantıları gelmektedir. Bunlar da bu savaşın çok fazla yayılmadan bitmesini isterken bu savaşla beraber HAMAS’ın da tasfiye edilmesini sinsice istemektedir. Savaştan sonra sözde normalleşmeye kaldıkları yerden devem etmenin hesabını yapmaktadırlar.
Diğer grup ise direkt veya dolaylı olarak Filistin’e destek verenlerdir. Bu grupta yer alanların ekserisi yalın ayaklılardan oluşmaktadır. Evet, gerçekten canı gönülden hakkın safında yer alan ve ahireti dünyaya tercih edenler bunlardır.
İslam tarihine baktığımızda buna benzer nice olayların cereyan ettiğini ve Allah’ın İzni ile nice az topluluklar çokları yendiğini bariz bir şekilde göreceksiniz. Yakın tarihe bir göz attığımızda Afganistan’daki terlikli mücahitler Allah’ın izni ile dünyanın Karakolluğunu üstlenen Büyük Şeytanı nasıl rezil ettiğine hepimiz şahitlik ettik.
Bugün dünya mustekbirlerinin şımarık çocuğu olan siyonistler sınır tanımadan ve tüm dünyanın gözü önünde çocuk, kadın, yaşlı, mabet, okul ve hastane gözetmek sızın fütursuzca vurmaktadır. Tabii bu gücünü sırtını dayadığı batının kokuşmuş rejimlerine ve sessiz kalan İslam ülkelerinin liderlerine dayamaktadır.
Sessiz kalanlardan, yani ayetin kerimenin deyimi ile” yerinde çakılı kalanlardan” cesaret almaktadır. Filistinli çocuk ve kadınlar İslam ülkelerinin sessizliğine bakarken adeta; “Sessizliğiniz bizi öldürüyor” demektedir.
Allah (cc) Nisa Suresi 75. ayette bizlere şöyle ferman ederken: “Size ne oldu da Allah yolunda ve «Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!» diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!”
Bütün küfür cephesi saflarını belli ederken ve bir bir donanmalarını gönderirken siz ey İslam ülkelerinin liderleri! Size ne oluyor…?
İslam ülkelerinin liderlerinde Filistin ve Filistin davası ile ilgili gizli veya aşikâr bir ajandaları yoktur. Şayet olsaydı ona göre bir hazırlık yapmazlar mıydı? Tevbe Suresi 42. ayet onların durumunu biraz daha net bir şekilde izah etmektedir: “Eğer onlar (savaşa) çıkmak isteselerdi elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranışlarını çirkin gördü ve onları geri koydu; onlara «Oturanlarla (kadın ve çocuklarla) beraber oturun!» denildi. (tevbe süresi 42. Ayet)”
Demem o ki İslam ülkelerinin liderleri Filistin ve Filistin davası için, Kudüs’ün Özgürlüğü için herhangi bir plan veya projeleri yoktur.
Öte tarafta yalın ayaklıların, mustaz’afların hamisi olan Hamas ve İslami Cihad Kudüs davası için ciddi hazırlık yaptıklarını anlıyoruz. Yine yalın ayaklıların diyarı olan Yemenli mücahitlerin hazırlık yaptıklarını idrak ediyoruz. Üstelik bunlar bir avuç insan ve tüm imkânsızlıklara rağmen dünya müstekbirlerini dize getirmektedir.
Allah, kendi davasını sahiplenenleri sahipsiz bırakmaz. Allah’ın izni ve inayeti ile istikbal İslam’ın olacaktır ve yakın tarihte İslam Ümmetinin kalbine bir hançer gibi saplanan siyonizmin tarihin çöplüğüne atıldığına hepimiz şahitlik edeceğiz.
Nasıl ki büyük şeytan Afganistan’dan rezil ve zelil bir şekilde çıkmak zorunda kaldıysa aynı şekilde siyonistler de özelde Gazze’de genelde İşgal edilmiş toprakların tamamında zelil bir şekilde çıkacağını müşahede edeceğiz.
Son olarak: “Evet, ümit var olunuz. Şu istikbal inkılâbı içinde, en yüksek gür seda İslam’ın sedası olacaktır! (Said Nursi)” diyoruz.
Özgür Kudüs ve israilsiz bir dünya temennisi ile….
Allah’a emanet olun.