Bugün, Merhum Mehmet YAVUZ’un vefatının 4. Yıl dönümüdür.
Merhumun vefatıyla ilgili Bir Müslümanın bana anlattıklarını kaleme aldım.
Şöyle diyordu Müslüman kardeşim:
“Hani derler ya ölüm haberleri çabuk yayılır diye…
Evet yine bir sabah namazı vaktinde telefon çalar. Zaten sabaha doğru haber yayılırdı ölüm erken gerçekleşmiş olsa da. Bu beklenen haber olmalıydı. Alıştırmıştı sanki bizleri Rabbi zülcelal bu amansız hastalığı Ona vermekle. 2019 yılı Ağustosun 9. Günü sıcaklığını sanki soğuk bir havaya bırakmıştı. Gül yüzlü, nur yüzlü, güler yüzlü, hitabetiyle, ilmiyle cehd ve gayretiyle gönüllere taht kuran MEHMET YAVUZ’umuzun haberiydi sabah gelen haber. Hazırlandım ve arabamla diğer iki arkadaşı alıp yola koyulduk. Bana göre sanki daha vefatı gerçekleşmemiş. Gidip kendisini karşılayacağız. Ama ön koltuğa yanıma oturan arkadaş araca biner binmez hüngür hüngür ağlamaya başladı. Hani derler ya insan kendisine yakın bulduğu kişileri görünce duysal yönü ağar basar. Öyle olacak ki, arkadaş beni görünce patladı bir volkan gibi. Öyle bir zat ki, davası uğruna çekmediği çile, eziyet kalmamış. Sürgün edilmiş, kovulmuş babası tarafından, hatta küçük Ali gibi öldürülme teşebbüsünde bulunmuş ama yine de davasından vazgeçmemiş polat yürekli musab gibi elinin tersi ile itmiş babasının malını mülkünü. Ama tüm bunlar için ağlamayan bu zat, dava arkadaşı, kardeşi başkanının vefatı onu hüngür hüngür ağlatmıştı. Ağlanılmaz mıydı böyle bir başkana! Davası için gecesini gündüzüne katan, “benim evim bavulumdaki eşyamdır.” deyip bu şehir senin bu şehir benim, diyen gayretkeş başkanına ağlanılmaz mıydı?
Siverek’te kendisini karşıladık. Hala cenazeyi karşıladık demeye dilim varmıyor. Bilinç altımda hala yaşıyordu sanki. Diyarbakır’dan gelen konvoyla merhumun baba ocağı olan Kahta’ya doğru yola koyulduk. Öğle namazından sonra namazı kılınacaktı. Herkes öğle namazı için hazırlığı yaptı. Kalabalık mahşeriydi. Her kesimdin Müslümanlar yurdun değişik yerlerinde iştirak etmişlerdi. Öğle namazı kılınmıştı ve artık musalla taşına koyulup namazını kılmaya sıra gelmişti. O kadar kalabalıktı ki caminin için öğle namazını kılanlar cenaze namazını da caminin içinde kılmak zorunda kılmıştı. Ben de caminin içinde kalmıştım. Musalla taşının olduğu tarafta kalmıştım. Evet öğle namazının son duası yapıldıktan sonra çekilen salavatla merhumun son namazı için herkes ayağı kalkıyordu. Ama ben kalkamamıştım. Benim için sanki yeni vefat etmişti ve hüngür hüngür ağlama sırası bendeydi. Öyle ağlamış ve kendimden geçmiştim ki ancak “haydi arkadaşlar namaz başlıyor, yeter artık hepimiz öleceği” diyen bir abinin sesiyle irkildim ve etrafıma baktığımda ağlayan ben tek değilmişim, ağlamanın da bulaşıcı olduğu etkisiyle birçok Müslüman kardeş başkanı için ağlamaktaydı. Hatta “ben şeyhim” diyen zat bile ağlıyordu. Evet, o da içten içe ağlıyordu. Unutamıyorum bu iki ağlamayı, Polat yürekli zat ve şeyhin ağlamasını.”
Merhumun vefatının üzerinden 4 yıl geçmiş ama sanki daha dün gibiymiş. Yaşamının baharında göçtü bu dünyadan ama ardından güzel bir seda bırakarak. Erken ayrılışı takdiri ilahidir elbet ama Hür Dava Partisi (HÜDA PAR) camiası için bir kayıptı. Hani derler ya “boşluk dolduran değil, boşluğu doldurulamayan kişi ol” diye, işte Merhum Mehmet YAVUZ da boşluk dolduran değil boşluğu doldurulmayanlardandır. Rabbim tekrardan kendisine rahmet etsin. Sevenlerine ve Hür Dava Partisi (HÜDA PAR) camiasına sabrı cemil ihsan etsin.
Allah nice Mehmet YAVUZ’lar nasip etsin inşallah!
Allah’ın rahmeti bereketi hepinizin üzerine olsun inşallah!