Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…
Bütün insanları değişik kabile ve milletlere mensup olarak yaratan Allah, bunun neticesi olarak her millete kendi aralarında anlaşabilecekleri bir lisan bahşetmiştir. Her lisan Allah’ın bir ayeti, delili olup, bir zenginlik olarak kabul edilmelidir. Hiçbir insanın başka bir insana takva dışında bir üstünlüğü olmadığı gibi, lisanlarında birbirinden üstünlüğü yoktur.
Dünya üzerinde 7.000 dil konuşulduğu kabul edilmektedir. Bunlardan bazıları daha küçük coğrafyalarda hatta bazen sadece küçük bir topluluk tarafından konuşulduğu için varlığı duyulmamışken, bazıları da milyonlarca insan tarafından konuşulmaktadır. 12 milyon kelime ile Dünyanın en zengin dili, Dünyada en çok konuşulan dillerden ve dünyanın en eski dillerinden birisi olan Arapçadır. 246 milyon insanın konuşabildiği Arapçanın aynı zamanda Kuran dili de olması konuşabilen insan sayısını arttırmıştır. 1974 yılında Birleşmiş Milletler’in 6. dili olarak kabul edilmiştir.
İlk Müslüman Türk devletlerinde yazı dili olarak Arapça ve Farsça kullanılmıştır. Bilim eserlerinde Arapça, Edebiyat eserlerinde Farsça kullanılmıştır. Devlet işlerinde ise Farsça ve Arapça kullanılabiliyordu. Osmanlı döneminde, Osmanlıcanın Alfabe olarak çoğunlukla Arap alfabesinin Farsça ve Türkçe için uyarlanmış bir biçimi kullanılmıştır. Eğitim dili sadece Arapçaydı.
Osmanlı bakiyesi Türkiye Cumhuriyetinin kurulması ile Arapça, önce 03.24.1924 tarih ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu ile eğitim dili olmaktan çıkarıldı. Daha sonra ise 01.11.1928 tarihli ve 1353 sayılı TÜRK HARFLERİNİN KABUL VE TATBİKİ HAKKINDA KANUN ile Arap harfleri yerine Latin harfleri kabul edilerek Arapça tamamen yasaklandı. Bununla beraber Kuranı Kerim okumak ve öğretmek de yasaklandı. Kuran dersi verdiği için bir çok Alim idam edildi. Yine Arapça okunan ezan-i Muhammedi Türkçe okutuldu.
1950 yılında tek partili dönemi sona erdiren demokrat Parti iktidarı ile beraber ezan aslına rücu etti. Arapça öğretimi yapılan imam hatip okulları açılmasıyla bu dönem aşılsa da, Son zamanlarda birçok Belediye, Arap asıllı veya Türk vatandaşı Araplara ait işyerlerinde asılı Arapça tabelaları “görüntü kirliliğine” neden olduğu gerekçesiyle indirdi. Özellikle Suriyeli mültecilere ait olan işyeri sahipleri bu uygulama karşısında şaşkına dönmüş durumdalar. Söz konusu uygulamanın tek dayanağı ise 5216 sayılı BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ KANUNUN Büyükşehir, ilçe ve ilk kademe belediyelerinin görev ve sorumlulukları başlıklı 7. Maddesinin g bendinde “…ilân ve reklam asılacak yerleri ve bunların şekil ve ebadını belirlemek...” şeklindeki düzenlemedir. Ancak bu maddede açıkça görüldüğü gibi tabelaların sadece şekil ve ebatlarını belirleyebileceğini düzenlemiştir. Belediye yetkililerince Arapça tabela indirilmesi uygulaması keyfi olup hukuka aykırıdır. İdareci ve kanun uygulayıcıları kanun ile bağlı olup keyfi hareket edemezler. Aksi halde 1982 anayasanın 10. Maddesindeki : “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir… Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde (…) kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” Düzenlemesine aykırı davranılmış olacaktır. Yine 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun Nefret ve Ayrımcılık başlıklı 122. Maddesi ise :“(Değişik madde ve başlığı: 6529 - 2.3.2014 / m.15) (1) Dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklanan nefret nedeniyle;
a) Bir kişiye kamuya arz edilmiş olan bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya kiraya verilmesini,
b) Bir kişinin kamuya arz edilmiş belli bir hizmetten yararlanmasını,
c) Bir kişinin işe alınmasını,
d) Bir kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını,
engelleyen kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Şeklinde düzenlenmiştir.
Bizce, d bendindeki düzenlenmeye aykırı davranılmaktadır. Çünkü Arapların Açtıkları işyerlerinin çoğunlukla Arapça bilen insanlara hitap ettiği, müşteri çevresini oluşturup ekonomik etkinliğini sağlamak için Arapça tabela kullanmak zorundadırlar. Bunun engellemesi ise dil ayrımcılığı nedeniyle suç oluşturmakta olup karar alıcıları ve uygulayıcıları suç işlemektedirler.
07.05.2004 tarihli ve 5170 sayılı yasanın 7. Maddesi ile anayasanın 90. Maddesine “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” cümlesi eklenmiştir. Buna göre anayasamızdan da üstün kabul ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin(AİHS) Ayrımcılık Yasağı başlıklı 14. Maddesi “Bu sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerden yaralanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensupluk, servet, doğum veya herhangi başka bir durum bakımından hiçbir ayrımcılık yapılmadan sağlanır.” Şeklinde düzenlemeyle dil ayrımcılığını yasaklamıştır.
Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın Almanya’da yaşayan Türklerin asimile olmalarına karşı olduklarını belirterek şöyle demiştir “Bizim ısrarla vurguladığımız şudur: Entegrasyonun şartı, yaşadığı toplumun dilini gayet iyi öğrenmektir. İyi dil öğrenmenin şartı ise ana dilini iyi bilmektir. Mesela, iyi Almanca konuşamayan oradaki kardeşlerimle bir araya geldiğimizde bakıyorum ki iyi Türkçe de konuşamıyor. Evet burada bir sıkıntı var. Öyleyse önce kendi anadilini iyi öğrenecek, bunun ardından da ikinci bir dili öğrenme imkanını halledecektir" diyerek her şeyden önce anadilini öğrenmenin önemine vurgu yapmış ve asimilasyona karşı Türk vatandaşlarını ve Alman hükümetini uyarmıştır. İşte nasıl ki, yabancı ülkelerde yaşayan Türkiye vatandaşları için istemiş olduğumuz haklı haklar, ülkemizde yaşayan yabancılar veya ülkedeki ikinci kurucu unsur olarak kabul edilen Kürtler için de bir haktır.
Peki, bütün bunlara rağmen “görüntü kirliliğine” neden oldukları için Arapçanın veya Latin harfleri ile yazılmayan tabelaların yasaklanması hukuki midir? Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi her kanun bağlayıcı olabilir ama hukuki olmayabilir. Hukukun evrensel ilkelerine ve insan hakları normlarına aykırı düzenlemeler, İnsani hak ve özgürlükleri kısıtlayan kurallar hukuki olamazlar. Kaldık ki sadece Arapça tabelaların indirilip, İngilizce, Fransızca, Almanca gibi Avrupa dillerinin tabelalarda duruyor olması eşitlik ilkesine de açıkça aykırıdır. Yasaklanacaksa da bütün dillerdeki tabelaların yasaklanması gerekirken (böyle bir şeyin olması da hukuki olamaz), sadece Arapçanın yasaklanması kuran dili de olan Arapçaya karşı duyulan kin ve nefretten kaynaklanmaktadır. “Denize döktüğümüz” İngilizlerin dili okullarda zorunlu yabancı dil dersi iken, Çanakkale’de olsun diğer savaşlarda olsun, omuz omuza beraberce işgalcilere karşı savaştığımız kardeşlerimizin dili ise yasaktır. Aynı yasak yıllarca Kürtçe için de söz konusuydu. Her ne kadar kısmen de olsa iyileştirme olmuşsa da hala Kürtçenin de önündeki engeller kalkmış değildir.
Kardeşlik hukukunun yeniden oluşması dileğiyle… Allah’ın rahmeti ve bereketi hepimizin üzerine olsun.