Tarih boyunca birçok peygamber ve evliyaya mihmandarlık yapan Şanlıurfa, birçok Peygamber ve Evliyanın uğrak yeri olmuş ve aynı zamanda birçoğunun medfun olduğu önemli bir şehir. Şanlıurfa'ya gelen birçok alim, Şanlıurfa'ya önem atfetmiş, Şanlıurfalılara dua etmiştir. Ama maalesef bizler, toplum olarak bizi ayakta tutan bu manevi değerlerimize hakkıyla sahip çıkamıyoruz. Cumhuriyetten sonra Şanlıurfa'ya misafir olarak gelmiş ve burada vefat ederek şahsı manevisini ebedi olarak Şanlıurfalılara misafir bırakan iki önemli şahsiyet vardır. (En azından ben böyle biliyorum) Bunlardan biri Bitlisli Üstad Beddiüzzaman Said-i Nursi ya da namı diğer Said-i Kürdi diğeri ise Ankaralı İbrahim Edhem Efendi… Bu iki alimin ortak yönü yakın tarihte (m)edenileşme! adı altında toplumun ifsad edilmesine karşılık hakkı ayakta tutup doğruları anlatmak sonra da mevcut sistemin gadrine uğramak… Bu iki önemli şahsiyetin biri tüm ömrünü sürgün ve hapislerde geçirip Urfa'da hakka yürürken diğeri de doğruları anlattığı için Urfa'da yağlı urgan geçirildi boynuna. Üstad Beddiüzzamanın naaşı, medfun olduğu Mevlid-i Halil Camiinden alınarak bir meçhule gönderildi. Onun hayatına tahammül edemeyenler ölümünden de korkuyorlardı. Ama korktukları başlarına geldi. Onun ifadesiyle ölümü hayatından ziyade zalimlerin başına bela oldu. Her yıl binlerce seveni Urfa'ya akın ederek Üstad'ın şahsı manevisini ziyaret eder, davasını sürdürme aşkını biler. Üzülerek belirteyim ki aynı şeyi İstiklal Mahkemeleri tarafından Dergah Camii önünde darağacına gönderilen ve Beddiüzzaman mezarlığında medfun Ankaralı İbrahim Edhem Efendi için söylemek çok zor. Toplumun imanın kurtarılması için gençliğini feda eden bu mübarek zat ve mücadelesi maalesef Urfa'da hakkıyla tanınmıyor ya da tanıtılmıyor. Peki, kimdir bu hem hafız hem de alim Ankaralı İbrahim Edhem Efendi? Ankara'da 1903 yılında zengin ve tanınmış bir aile olan Gençoğullarından Dedezade Hüseyin Efendinin oğludur. Babasının teşvikleriyle çocukluğundan itibaren Kur'an eğitimine başlayan İbrahim Edhem Efendi, hafızlığı tamamladıktan sonra medreselerde dini ilimler okudu, icazet alarak vaiz oldu. Ankara Lisesi(İdadisi) son sınıftayken Kurtuluş Savaşı başladı. Dini ve milli heyecan içinde Ankara'dan Anadolu'ya doğru yola çıktı. Uğradığı her şehirde verdiği vaazlarla Müslüman halkı uyarmaya ve cepheye koşmaya veya cephedekilere yardıma çağırdı. Daha sonra cumhuriyetin ilk yıllarında kadınların giyim ve tesettürlerinin uygun olmadığını gören İbrahim Edhem Efendi, İstanbul Beyazıt Camiinde tesettür üzerine bir vaaz vererek örtünmenin önemini ayet ve hadislerle anlatır. Camilerde verdiği vaazların dar bir kesime hitap ettiğini gören İbrahim Edhem Efendi, cebinden elli lira harcayarak 'Hayat-ı Beşer ve İslamiyet'te Ahlak ve Kadınlarda Tesettür' kitabını bastırır ve halka dağıtır. İstanbul İstiklal Mahkemesi tarafından yargılanıp bir yıl hapse mahkûm edilen İbrahim Edhem Efendi, daha sonra çıkan af kanunuyla serbest bırakılır. Dönemin savcısı Şeyh Said kıyamını çok geniş bir kadronun hazırladığına inandığını Edhem Efendinin de ona yardım ettiğini iddia eder. Mahkemeye başında kalpakla gelen Edhem Efendi ise savunmasında; hapisten çıktıktan sonra geçimini ticaretle sağlamaya çalıştığını, pamuk ve fıstık almak için doğu illerine gittiğini, Urfa'ya geliş sebebinin ise Çolak Hafız adlı güzel sesli bir hafızdan Kur'an dinlemek olduğunu söyledi. Mahkeme 6 Temmuz 1925'te Edhem Efendinin Şeyh Sait kıyamının amil ve faillerinden olduğu gerekçesiyle idamına ittifakla karar verir. Şeyh Said kıyamından sonra kendisi için tehlikeli gördüğü alimleri bir bir idam eden İstiklal Mahkemeleri, bu olaydan 6 gün sonra yani 7 Temmuz 1925 günü Urfa sıcaktan kavrulurken henüz 22 yaşındaki Edhem Efendiyi, darağacına gönderir. İdam edilerek şehid edilen İbrahim Edhem Efendi, Şanlıurfa halkı tarafından Bediüzzaman mezarlığına defnedilir. İşte, kendini toplumu için feda eden bir genç alimin öyküsü ve (m)edeniyeti isteyenlerin gerçek yüzü… Yalnız Allah'a kulluğu gaye edinen İbrahim Edhem Efendi, görevini ifa ederek rabbinin huzuruna vardı. Ya bizler, şahsı manevisi misafirimiz olan bu Allah dostuna ve diğerlerine karşı vazifemizi yaptık mı? Kaçımız onu hakkıyla tanıyoruz, kaçımız mezarına varıp bir selam verdik ruhuna. Ya da kaçımız onu ve mücadelesini anlattık çocuklarımıza…
Ne olduysa bu kitaptan sonra oldu. İbrahim Edhem'in basını eleştirdiği, içki yasağına destek verdiği için İstanbul basınının toplu saldırısına uğradı. Başta resmi ideolojinin organı olan Hakimiyet-i Milliye, Akşam, Tanin, Cumhuriyet, Karagöz, Yeni Mecmua ve Resmi Gazete'nin tepkileri ağır oldu. Tıpkı 90'lı yıllarda ve 28 Şubat sürecinde bir kısım medyanın İslami kesime saldırdığı gibi…
29 Ekim 1923 günü Cumhuriyet ilan edilmesinden 26 gün sonra İbrahim Edhem Efendi, 23 Kasım 1923 günü Beyazıt camiinde kürsüde verdiği vaaz sırasında yaptığı konuşmanın 'halkı tahrik edici' olduğu ihbarı üzerine ikindin namazından sonra vaaz verdiği caminin kapısında tutuklandı.
Ancak serbest kalan genç alimin peşine bu kez Şark İstiklal Mahkemesi takılır. Şark İstiklal Mahkemesi, İbrahim Edhem Efendi hakkında Şeyh Said kıyamına destek verme suçlamasıyla dava açar. Davanın ilk mahkemesi İstanbul Fındıklı'daki Meclis-i Mebusan binasında ikincisi ise Temmuz 1925'te Urfa Lisesinde gerçekleşir.
Elimizi başımızın arasına alıp iyice düşünmeli ve toplumu manevi açıdan inşa eden yaşadıkları memleketi terk edip bize misafir olan bu manevi değerlerimize sahip çıkmalıyız. İl ve ilçe müftülükleri, belediyeler, Sivil Toplum Kuruluşları, İslami cemaat ve cemiyetler, eğitimciler, kanaat önderleri ve medya kısacası tüm Şanlıurfalılar olarak İbrahim Edhem Efendinin şahsı manevisine karşı mihmandarlık görevimizi yerine getirmeliyiz.
Üstad Beddiüzzaman için yapılan etkinler gibi her yıl şehadet yıldönümünde İbrahim Edhem Efendi için de benzer etkinlikler yapılmalıdır. Televizyon ve radyolarımızda onun şahsı ve mücadelesi anlatılmalıdır. Bu, özelde Şanlıurfalıların genelde tüm Müslümanların üzerine bir borçtur. Unutmayalım ki alimler toplumu yol gösteren kandiller gibidir onlar ölmüş olsa bile fikirleri hala bize yol gösteriyor.