Her yıl 25 Haziran’da meydanlarda arz-ı endam eden DEM Partililer, bu yıl da ‘1925’ten 1999’a Diz Çökmedik! Çökmeyeceğiz!’ sloganıyla Şeyh Said Efendinin Kıyamı ile Abdullah Öcalan’ın yakalanmasına atıfta bulundular.
Böylece bu slogan ile Şeyh Said Efendi ile Öcalan’ın yani PKK’nin mücadelesi arasında bir bağ kurmaya çalışıyorlar.
Peki, Şeyh Said Efendi ile Öcalan/PKK veya siyasi partisi arasında gerçekten söylenildiği gibi bir fikri ve siyasi duruş birlikteliği var mı? Gelin, belgeleriyle bu iddianın gerçekliğini ortaya koyalım…
PKK’nin ‘dini mücadele edilmesi gereken bir afyon’ gören komünist felsefesini bir yana bırakarak önce DEM’lilerin Şeyh Said Efendiye, düşüncesine ve değerlerine ne kadar bağlı olduklarını irdeleyelim.
Daha birkaç hafta önce DEM Parti Başkanı Bakırhan’ın CHP’ye yakın bir TV’de, Kürdistan bölgesinin muhafazakârlaşmasının önüne geçilmesi, Kürdistan medreseleri ve bölgede etkin olan tarikat ve cemaatler hakkında söyledikleri ortadadır.
Yapacakları etkinliklerle bölgenin muhafazakârlaşmasının önüne geçeceklerini taahhüt eden, yaptığı etkinliklerde Kemalist kodlamayla İslam’ı orta çağ zihniyeti olarak adlandıran, her fırsat bulduğunda İslam’ın şiarlarına ve İslami şahsiyetlere saldıran bir partinin, bugün kalkıp medrese geleneğinden gelen, Nakşibendi tarikatının temsilcisi konumunda olan, tasavvuf ehli bir şeyhi (ki yıllarca şeyhlere ve ağalara karşı olduklarını söylüyorlardı) referans edinmesi bir paradoks değil mi?
DEM çizgisinin Şeyh Said’in fikir dünyası ve mücadelesiyle uzaktan yakından bir ilişkisi olmadığını, onun Kürt halkının yanındaki itibarından nemalanmak için sırf siyasi rant amacıyla onu ve davasını bir aparat olarak kullanmaya çalıştığı ortada. Ortada ama buna rağmen bu gerçekleri hâlâ bilmeyen on binlerce insan var.
Tarikat ve tasavvuf şeyhi olan Şeyh Said Efendi ile Marksist bir örgütün lideri gösterilen Öcalan arasında gerçekten bir fikir ve mücadele ilişkisi ve benzerliği var mı?
İşte benim bu yazıda ele alacaklarım her yıl oynanan bir tiyatronun afişe edilmesidir. PKK’ye ve siyasi çizgisine sorgusuz sualsiz iradesini teslim edenlere hatta daha da ileri giderek Öcalan’ı peygamber! ilan edenlere benim diyecek bir şeyim yok. Bu onların kendi özgür tercihleri... Ve herkes yaptığı tercihin karşılığını gerek bu dünyada gerekse de ahirette mutlaka görecektir.
Benim uyarmaya çalıştığım 40 yıldır bölgemizde çocuklarımızın kanı üzerinde oynanan tiyatronun farkında olmayan ve hep bu tiyatronun mağduru olmuş iyi niyetli ve vicdan ve akıl sahibi Kürt halkının kendisidir.
Şimdi asıl konumuza dönelim yani Öcalan’a ve ‘1925’ten 1999’a Diz Çökmedik! Çökmeyeceğiz!’ sloganına…
Ne demek bu?
1925 ile Şeyh Said Kıyamına, 1999 ile de Öcalan’ın yakalanmasına atıfta bulunuyorlar. Kısacası Şeyh Said Efendi ile Öcalan’ın/PKK’nin yaptığı mücadelenin aynı olduğunu ima ediyorlar.
Nasıl bir kukla tiyatrosunun oynandığını hep birlikte görelim
Peki bir tarikat ve tasavvuf şeyhi olan Şeyh Said Efendi ile Marksist bir örgütün lideri gösterilen Öcalan arasında gerçekten bir fikir ve mücadele ilişkisi ve benzerliği var mı? Bunu sorgulamak ve bilmek her Kürdün en doğal hakkıdır. Bunu da anlamak için Öcalan’ın Şeyh Said Efendi ve onun kıyamı hakkında neler söylediğini bilmek ile olur.
İşte bu yazımızın amacı bunu ortaya koymaktır. O zaman buyurun hep beraber Öcalan’ın, Şeyh Said Efendi ve onun 1925 Kıyamı hakkında söylediklerini belgeleriyle birlikte görelim ki nasıl bir kukla tiyatrosunun oynandığını hep birlikte görelim.
İşte Öcalan’ın Şeyh Said Efendi’ye ve onun 1925 kıyamı hakkındaki düşüncelerini ortaya koyan sözlerini yorumsuz olarak aşağıya alıyorum.
Okuyunca siz de şaşıracaksınız…
Şeyh Sait, Kürt ulusal kurtuluşçusu değildi, din ağırlıklı feodal otonomiciydi
“Suçu sadece Mustafa Kemal’e yükleyemeyiz. 1920’erde eşit ittifakı savunuyordu. Birinci Meclis, Türkler ve Kürtlerin ortak meclisi olarak oluşmuştu. Mustafa Kemal 1924’te İzmit konuşmasında “Kürtler her türlü özgürlüğünü koruyacaktır” diyordu. Bunları söylemiyor mu? Belgelerde var, söylüyor. Sonra isyanlar oldu. İsyanların arkasında Sultan Vahdettin ve İngilizler vardı. Mustafa Kemal isyanlarda sadece Kürtleri görmüyor; “Cumhuriyet gidecek, Türkler ve Kürtler kalmayacak, yerine Sevr gelecek” diyordu. O dönem Türklerin de işbirlikçi kesimleri var. Şeyh Sait, Kürt ulusal kurtuluşçusu değildi, din ağırlıklı feodal otonomiciydi. (...)İsyanlar ilerici ve bilimsel olmadığı için yeniliyor. Felsefi olarak da öyledir. Eğer bir yerde bir şey yenilmişse, geriyi temsil ettiği içindir. Mustafa Kemal o koşullarda ileri olanı temsil ediyordu. Kürtler gericiydi demiyorum, başındakiler gericiydi. Kürtleri yüzyıl geriye çektiler. Bugün hala bunun acısını çekiyoruz. Bundan kim sorumlu? Bunlar sorumludur. (...)Mustafa Kemal ülkesi için, kendi halkı için dünya çapında en büyük mücadeleyi veren önderlerden biridir. Mustafa Kemal iyi bir savaşçıydı; iyi bir bağımsızlıkçıdır, laiktir, bilimseldir, ortaçağ ideolojisine karşıdır. Zaten cumhuriyetçi olduğunu biliyorsunuz. Mustafa Kemal geleneği budur.” 22-09-2004 Tarihli Görüşme Notları/ANF
Şeyh Sait İsyanı-Dicle İsyanı bir provokasyondu
“Mustafa Kemal, Musul ve Kerkük’ü vermek istemiyordu ama İngilizler’in oyunları nedeniyle Mustafa Kemal vermek zorunda kaldı. Şeyh Sait İsyanı-Dicle İsyanı bir provokasyondu. Bunun provokasyon olduğunu anlamadılar. Dersim isyanı sonunda da Mustafa Kemal, Seyit Rıza ile görüşecekti ama bunu yapmasına bile izin vermediler, onu beklemeden Seyit Rıza’yı idam ettiler. Mustafa Kemal gerçek bir isyancıydı. Ama Fevzi Çakmak Genelkurmay Başkanıydı. İnönü onlar başından beri İngilizlerin tarafındaydı. Hatta onlar tarafından görevlendirildiler. Bunlar Mustafa Kemal’in isyanına destek için katılmadılar, Mustafa Kemal ve kurulacak devleti İngiliz yanlısı politikalar çerçevesinde kontrol altına almak için Ankara’ya gönderildiler. Mustafa Kemal İngiliz politikalarını biliyordu, kabul etmiyordu.” (30 Ekim 2009 tarihli Görüşme Notları/ANF)
İngilizler kendi politikaları için Şeyh Said’i kullandılar
“Mustafa Kemal, İngiliz oyunlarını kısmen de olsa çözmüştü. İngilizler kendi politikaları için Türkiye’de Kürtleri devletin önüne attılar. Bunlar hep böyle yaptılar. Şeyh Said’i kullandılar. Şeyh Said’i kullanarak Musul ve Kerkük’ü aldılar, bu şekilde Mustafa Kemal’e de Kürtlere yönelme yolunu açtılar. İngiltere bu şekilde Şeyh Sait üzerinden politika geliştirdi. Benim üzerimden de politika geliştirmeye çalıştılar ama ben kendimi kullandırtmadım, kendimi kullandırmayacağım, benim üzerimden politika geliştirmelerine izin vermedim.” (26 Ağustos 2009 tarihli Görüşme Notları/ANF)
Şeyh Sait, Seyit Rıza, Cibranlı Halit gibi Kürtlerin bastırılması da bu komplocu gelenekle alakalı, bağlantılıdır
“Şeyh Sait, Seyit Rıza, Cibranlı Halit gibi Kürtlerin bastırılması da bu komplocu gelenekle alakalı, bağlantılıdır. Burada Kürtler önce havaya kaldırılıyor sonra sırtları yere vuruluyor, imha ediliyorlar. Provokasyonları hazırlayıp, yaratıp kendileri bastırdılar. Aslında bunlar komployla doğdurulup komployla boğuntuya getirildiler” 02 Temmuz 2010 Tarihli Görüşme Notları/ANF
Şeyh Sait bu isyana önderlik yapabilecek biri de değildir
“Aslında isyanın önderi Cibranlı Halit Bey dir. Cezaevinde bulunan torununun hala mektupları bana geliyor onlar da belirtiyorlar, benim yaptığım bu tespitleri mektuplarında yapıyorlar. Şeyh Sait bu isyana önderlik yapabilecek biri de değildir. Bu isyanın liderleri daha isyan başlamadan tek tek imha ediliyorlar. Kürtlerin Cumhuriyete olan tepkileri böyle ortaya çıkıyor.” 24 Mart 2010 Tarihli Görüşme Notları/ANF
İlk Kürt isyanları Batı’ya dayanıyordu
“İsyanlar tarihi iyi bilinmeli ve doğru algılanmalıdır. Geçmişte yaşanan isyanlar ilkel milliyetçiliğe dayalıdır. Bazıları benim için ‘Kemalizme kayıyor’ diyebilirler. Kemalizm düşmanlığı Kürtlerin lehine değildir. İlk Kürt isyanları Batı’ya dayanıyordu. Söylemek istediğim şuydu: O dönemde hem Kürtler üzerinde hem de Türkler üzerinde emperyalizmin oyunu vardı. O zamanki isyanlara önderlik edenler bunu göremediler. Önderliklerin gerici yanlarını görmek gerekir. Bu oyun hâlâ devam ediyor.
İsyan Kürt egemenlerinin yaklaşımıdır. Barzani ve Talabani’ye dikkat edilmeli. Kürt halkını da Kemalizmi de bu hale getiren isyanlardır. 1919-24 sürecini anlatan Doğu Perinçek’in kitabı okunmalı. Mustafa Kemal 1919’da Kürtlere bütün özgürlükleri tanıyacaktı. ‘Oyuna gelmeyin’ dedi. ‘Kürdistan Devleti kurma oyununa, Ermeni Devleti kurma oyununa gelmeyin’ dedi. Cumhuriyetle birlikte Kürtlerin bütün özgürlükleri tanınacaktı. Doğrudur, Atatürk stratejik açıdan yaklaştı. Bu 1924’e kadar sürdü.
Şeyh Said isyanı taviz koparma amacıyla Kürtleri ateşe atmıştır
Şeyh Said isyanı taviz koparma amacıyla Kürtleri ateşe atmıştır. Bu isyan Kürtler için büyük felaket oldu. Barzani ve Talabani böyle ortaya çıktı. Kürt, namusuyla oynandı, ateşe atıldı. Bush ve İngiltere öyle yaptı, ‘Kürtlere devlet vereceğim’ dedi. Bunların hepsi hikâyeydi. Sonuçta içinden çıkılmaz bir Kürt ve Kürdistan doğdu. Sonuç trajedidir. Bu tarihi açmak gerekiyor.
1925 isyanı ve bastırma, iki taraflı şiddet, Cumhuriyeti ve Kemalizmi olumsuz etkiledi ve demokrasi kaybetti. 1924’e kadar Mustafa Kemal’in çizgisi önemlidir. Kürt isyanları devreye girince cumhuriyet tökezledi. Mustafa Kemal bilinçliydi; bu işbirlikçileri tanıdı.
“Cumhuriyet ideolojisine aykırı değil. Türkiye’ye en iyi yardım 1925 Musul-Kerkük oyununu bozmaktır. Türkiye’ye demokratik hizmet etmektir. (Serxwebun Haziran 2000 Sayı 222)
ABD'yi uyarıyorum. Kürtler eski Kürtler değildir, ben de Şeyh Sait değilim
"Bu yaz çok önemlidir, bazı ilkleri yaşayacağımız tarihi önemde olan bir yaza gireceğiz. 18 yıldır frenliyordum, deyim yerindeyse savaşı soğutuyordum. ABD'yi uyarıyorum. ABD de bilsin ki devir değişti, Kürtler eski Kürtler değildir, ben de Şeyh Sait değilim. Kürtlerin özgürlük mücadelesini artık hiçbir güç engelleyemez. Bu adaya (İmralı) tarihte hep isyan eden, etmek isteyen prensleri, liderleri getirdiler. Burada onları ölüme terk ederek isyanlarını bu şekilde bastıracaklarını hesaplıyorlardı. 27 Mayıs sonrası Menderes'i de buraya getirdiler." (İmralı Notları)
Evet bu örnekler Öcalan’ın, DEM çizgisinin her yıl 25 Haziran’da meydanlarda güya sahiplendiği Şeyh Said Efendi ve onun kıyamı hakkında söylediklerinin sadece bir kısmı.
Elbette bunlar gibi daha onlarca belgeli sözler bulmak mümkün…
Şimdi tüm bu hakikatlere rağmen bir Kürt eğer hâlâ meydanlarda DEM’liler tarafından oynanan tiyatroya inanıyorsa zaten buna diyecek bir şey yok.
Fakat ben bu yazımı yıllardır aldatılan, kanı üzerinden siyaset üretilen, hamiyetperver Kürtlerin, vicdanına, aklına ve tarihin şahitliğine bırakıyorum.
Umarım ki istifade edilir…