Dünya arenası imtihan alanıdır. İmtihanın en önemli kısmı da kuşkusuz iman ve inkardır. Kim iman edecek kim de inkar edecek diye var edilmiş ölüm ve hayat.
Allah iman etmek isteyen insanlara yardım eder ve onları aydınlığa çıkarır. Şeytan da inkar etmek isteyen insanlara fısıldar, karanlıkta bırakır ve inkara saptırır. Ancak bu durum tamamıyla kişilerin sergilediği isteklerden meydana gelmiştir. Dileyen Allah ile dost olur dileyen de Şeytan ile arkadaşlığına devam eder.
İnsanlar, Şeytanların kurguladığı plan ve projelere destek vermez, çanak tutmaz ve onun adına muhendisliğe ve muteahitliğe soyunmazlar ise şeytanın yer yüzünde yapabileceği hiç bir şey yoktur. İnsanoğlu kendisine gel demezse hiçbir insanı yoldan çıkaramaz. İşsiz kalır avare avare dolaşırdı sokak ve caddelerde.
Ancak hangi planı çizmiş ise hangi işi faaliyete sokmuş ise hangi kötülüğün işlenmesini istemiş ise mutlaka insan eliyle yapmıştır. İşlenen cinayetler de içilen içkiler de oynanan kumar da cadde ve sokaklara dikilen putlar da insan eliyle yapılmaktadır. Şeytanın insan eli dokunmadan bizzat başardığı, insanlık tarihi boyunca tek bir işe dahi rastlanılmış değildir. Keferenin bizzat işleyerek dokuduğu veya dokunarak inşa ettiği hiçbir eseri yoktur yer yüzünde. Ancak kendisi bizzat bütün kötülükten, pislikten ve şer’den mamul eserlerin muhendisi/muteahhidi/mimarıdır.
İnanmak isteyen bir insan için yer yüzünde hiç bir engel söz konusu değildir. Arap olmasına gerek olmadan Kur’an-ı Kerimi öğrenir, okur anlar ve yaşamaya çalışır. İlme ulaşmak için her yolu dener, her masrafı göze alır, her korkuyu yener, her engeli aşar, her şeytanı alt eder, her imkanı kullanır ve nihayetinde imanla müşerref olur ve hayatı değişir.
İnkar etmek isteyen bir insan için de yer yüzünde hiç bir engel yoktur. Yeter ki inkar etmek istesin. Tüm yollar inkara çıkar onun için. Her şey onu inkara çağırır. Peygamber (s.a.v.)’in karşısında da otursa, sohbetinde de bulunsa, kendisi ile tokalaşsa bile yine de hakikati kabul etmez, imana yanaşmaz. Şunu bahane eder, bunu bahane kılar, onun söylemlerini bunun davranışlarını ileri sürer, şeytanın hilelerine aldanır, atalarının peşinde seğirtir, aklını ilahlaştırır ve nihayetinde küfre sapar. Gösterdiği çaba küfür bataklığında sabit kalmaya yol açar.
İnanmak veya inkar etmek kişinin iradesinin en güzel yansıma biçimidir. Yoksa bahane çok olurdu insan için. İnanan kişi ne dini çok iyi anlatan kişiler vesilesiyle iman etmiştir. Ne de özel bir ilgi ve alaka ile karşılanmıştır. İnkar edenler de ne dini kötü anlatan kişiler vesilesiyle inkara kalkışmıştır. Ne de birileri tarafından sırt üstü küfür sisteminin içine atılmıştır. Her insan bizzat yaptığı tercihlerinin getirdiği yerde durmaktadır. Hala tercihlerini düşünceleriyle, söz ve eylemleriyle yoğurulmaktadır. “Müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdik ki, peygamberlerden sonra insanların Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Nisa/165)
Gönderilmiş Peygamberler var mı? Var. O halde her insan araştırmak ve iman etmek zorunda. Araştırmadan küfre sapan bir insanın ahirette ileri süreceği bir bahanesinin olacağını mı sanıyorsunuz? Kimse bana anlatmadı mı diyecek? Okuduğum kitaplarda ayet ve hadisler yer almıyordu da ondan mı sapıttım diyecek? Şu adam şöyle konuşuyordu, şu adam yalan söylüyordu da ondan mı geri kaldım diyecek? Oyaladılar da oyaladılar, ben suçsuzum mu diyecek?
Hayır.
Kendisi bunların üstesinden gelebilir ve imana dönebilirdi. Ama yapmadı. Belki de yapmak istemedi.
Ve şu ayeti de okumakta fayda var: “Biz, peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. İnkar edenler ise, hakkı batılla çürütmek için mücadele ederler. Ayetlerimizi ve kendilerine yapılan uyarıları alaya alırlar.” (Kehf/56) Dini emirleri alaya alan bir insana söylenecek bir söz yoktur. Evvela kendisi isteyecek ki Allah da kendisine hidayeti nasip etsin. Dağın başından aşağı inmeye çekinen bir insanın düz ovada izi olamaz. Evvela inmeyi isteyecek ve deneyecek ki yol bulabilsin düzlükte.
Dokuz yüz elli yıl kesintisiz bir şekilde dini anlatan Nuh (a.s)’un çok kötü bir anlatıma sahip olduğunu kimseler iddia edebilir mi? Var mı böyle bir iddia? İnanan insan sayısı çok çok az. Koskocaman bir toplumdan ancak bir gemiyi dolduracak bir insan topluluğu çıkıyor ortaya…
Demek ki dileyen iman etmiş dileyen de inkar etmiş.
Var mı itirazı olan?
Yunus (a.s) memleketini bırakıp gittikten sonra insanlar imana geldiler. Aralarında Peygamber (a.s.) yok iken iman etmeyi düşündüler. Yunus (a.s) çok iyi anlattı da imana geldiler denilebilir mi bu olayda? Çünkü Yunus (a.s.) memleketi terk ettikten sonra, suyun dibinde balığın karnında iken yöre halkı imana geldi. Yani dileyen iman etti dileyen de inkarlarında diretti.
Gelmiş geçmiş en büyük hatibin Hz. Muhammed (s.a.v) olduğunu herkes çok iyi biliyor. Buna rağmen Ebu Cehil imana gelmedi. Ebu Lehep şirk düzeninde boğulmayı tercih etti. Haşa Hz. Muhammed (s.a.v.) dini mubini çok kötü mü anlatıyordu da bu kişiler cehennemi boyladı?
İman etmek isteyen kişilere Hz. Muhammed (s.a.v.) yol gösterdi onlar imana geldiler. Ancak Ebu Cehil gibi insanlar inkar etmek istediler ve kulaklarını anlatılanlara, gözlerini ileri sürülen delillere, kalplerini de hakikate kapatınca inkara bataklığında saplanıp kaldılar. Kıpırdayamadılar.
Ne yaptılar ise kendi kendilerine yaptılar.
İnanmak için çok bahanesi vardır insanın. İnkar etmek isteyen kişi için de çok bahanesi vardır. Yer yüzünde kendi kendine iman eden çok kişi olduğuna göre kendi kendine inkar eden insan sayısı da bir hayli fazladır. O halde inanmak da isyan etmek de tamamıyla kişinin arzu ve isteğidir. Zorlama söz konusu olmadığı gibi engelleme de söz konusu değildir.
Arzu edenler iman ettiler. Arzu edenler de inkara kalkıştılar.
Bu kadar.