“Hani siz, ölümle yüz yüze gelmeden önce şehit olmak için can atıyordunuz. İşte şimdi ölenlere seyirci gibi bakıp dururken, onu açıkça gördünüz.”
(Âl-i İmrân, 143)
Bedir Savaşı’na katılamayan bir kısım sahabiler, “Keşke tekrar Bedir gibi bir savaş olsa da biz de savaşıp şehit olsak. Çünkü arkadaşlarımız orada şehit oldular ve büyük bir mükâfata nail oldular.” diye temennide bulunmuşlardı. Hatta Peygamberimizin istişaresi sırasında Medine’de savunmaya razı olmayıp Uhud’a çıkmak için teşvik edenler de onlardı. Ancak Uhud Savaşı gerçekleştiğinde, onlardan bir kısmı kaçmış, bir kısmı ise sabretmiştir. İşte bu ayet, ölümü yakından görüp ondan kaçanlara, yenilip bozguna uğrayanlara hitap ederek onları uyarmaktadır.
Bir Müslümanın ölümü temenni etmesi, savaşın olmasını istemesi caiz değildir. Gazze’deki savaşın acılarına haklı olarak dayanamayan İslam ülkelerinin duyarlı halkları, kardeşlerinin yardımına koşmak istedikleri için Gazze’deki savaşa katılmayı temenni ediyor, bunun için dua edenler bile oluyor. Hâlbuki Peygamberimiz şöyle buyuruyor:
“Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin. Allah’tan afiyet dileyin. Fakat düşmanla karşılaştığınızda sabırlı olun. Cennet, kılıçların gölgesi altındadır.”
Biz Peygambere uyup Allah’tan afiyet dileyelim. Ancak bu, cihat etmeyeceğimiz anlamına gelmez. Zalimlerle mücadele etmenin birçok yolu vardır. Aylardan beri boykot listeleri yayınlanıyor.
Allah için, siyonizmin ve destekçilerinin mallarını hakkıyla boykot edebiliyorsak cihattayız.
Cebimizdeki en küçük miktarı değil, en büyük meblağı Gazze için infak edebiliyorsak cihattayız.
Telefon ve televizyonda küfrün destekçilerine ait dizi, program ve benzeri içeriklerden uzak durabiliyorsak cihattayız.
Çocuklarımızdan önce Gazze’deki çocuklara dua edebiliyorsak cihattayız.
Allah için soruyorum: Hangimiz samimi bir şekilde en yakın camiye gidip yalnızca Gazze için dua edip ağladı? Kaç kişiyi boykot konusunda bilinçlendirdik? Kendimiz ve ailemiz Gazze için ne kadar fedakârlık yaptı, nelerden vazgeçti? Bunları yapabilen varsa ne mutlu ona! Allah ecrini mutlaka verir. Ancak illaki tankla, tüfekle savaşmak mı istiyoruz?
Allah, Saff Suresi’nde şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında çok çirkin bir davranıştır. Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak savaşanları sever.”
Bireysel bir yaşamı tercih eden Müslümanlar olarak kenetlenmiş bir yapı olabilecek miyiz? Allah bizden Peygambere uymamızı istiyor. Peygamber de savaşmayı temenni etmemizi istemiyor. Biz de Peygamber Efendimize uyalım. Kendi ellerimizle ve dualarımızla imtihanımızı zorlaştırmayalım.
*“Sonra onların ardından peş peşe peygamberlerimizi gönderdik. Arkalarından da Meryem oğlu İsa’yı gönderdik ve ona İncil’i verdik. Onun izinden gidenlerin kalplerine şefkat ve merhamet yerleştirdik. Uydurdukları ruhbanlığa gelince, biz kendilerine onu farz kılmamıştık. Sadece Allah’ın rızasını kazanmak için bunu kendileri icat ettiler. Ne var ki ona da gereği gibi riayet etmediler. İçlerinden hakkıyla iman etmiş olanlara elbette mükâfatlarını veririz. Fakat onların pek çoğu büsbütün yoldan çıkmış kimselerdir.”
(Hadîd, 27)
İnsanoğlu acizdir. Biz gerçekten gücümüz yettiği kadar cihat edelim. Kıtâl gelip çattığında Allah, sırat-ı müstakim üzerinde ayaklarımızı sabit kılsın. Allah, Gazze’deki kardeşlerimize en kısa zamanda zafer nasip etsin. Bize ise sorumluluktan kaçmayı değil, sorumluluklarımızı hakkıyla yerine getirmeyi nasip etsin. Âmin.
Allah’a emanet olun.