BİSMİLLAH
Allah’a hamd, Resulüne salat ve selam olsun. Ramazan ayına girdiğimiz şu mübarek günlerde, güzel ve heyecanlı bir telaşenin içindeyiz hepimiz. Ramazan’ın reyhanı andıran Reyyan kokusu, bütün İslam coğrafyasını sarmış durumda. Dünyanın neresinde olursa olsun, mübarek Ramazan’ın hissettirdiği şey hep aynıdır.
Ramazanı yıl boyunca dört gözle bekleriz. İlginçtir ama aç kalmayı özlemenin adıdır Ramazan’dır. Aslında özlemini çektiğimiz berekettir. Ramazan ayı, bereket ayıdır. Rızkın bereketi, ibadetin bereketi, şefkat ve merhametin bereketi, paylaşmanın bereketi ve misafir bereketi… Ramazan ayında her ailede bu bereketlerin hepsi fark edilir. Bunlarla mutlu oluruz. Yaptığımız güzel amellerin karşılığıdır bereket.
Bereket soyut bir kavramdır. Yani bereketi elle tutamayız, gözle göremeyiz aslında. Ama hep öyle mi olur? Hayır! Bazen bereketi elle tutar, gözle görebildiğimiz durumlarda yaşarız. Yaşanmış bir hayat hikayesinden örnek vereceğim. Bereketin elle tutulmuş, gözle görülmüş örneği.
Çok yakından tanıdığım, 4 çocuklu, maddi durumu orta halli bir aile, Ramazan ayında kalabalık bir misafir topluluğuna iftar vermek istemiş. Niyetleri çok güzel ama aile reisi okul okuma sebebiyle askere gitmek zorunda kalmış. Askerden geldiği ilk yıl olduğu için, ellerinde o Ramazan'da maddiyat adına çok az miktarda paraları varmış. Cepleri fakir, gönülleri zengin olan karı-koca istişare etmişler. Ellerinde o zamanın parasıyla sadece 70 TL gibi küçük bir miktar varmış. Gelin, hikayenin tamamını gerçek sahibinden dinleyelim.
"S.a. hepimizin hayatında mucizeler vardır. Allah, kendi Rahman ve Rahim sıfatını üzerimizde her zaman tecelli ettirir. Bazen fark ederiz, bazen de fark etmeyiz. Hayatımda Allah’ın yardımlarını çok gördüm, hamd olsun. Ama iki tanesi o kadar açık ve barizdi ki ben onu hayatımdaki Allah’ın mucizesi olarak tanımlıyorum. Sizinle paylaşacağım güzellik, hepinizin evlerine bereket getirsin inşallah. Eşim okul okuduğundan, 4. çocuğumuzdan sonra askere gitmek zorunda kaldı. Askerlik dönüşünün 2. ayı Ramazandı. Henüz görevine atanamadığı için eşim askeri ücretli bir çalışandı. Askerlik sürecinde biraz mağduriyet yaşamıştık, herkes gibi. Ramazanın 20. gününe kadar hiç misafir ağırlayamadık maalesef. Ama ben ve eşim, bu durumdan dolayı çok üzülüyorduk. Ben dayanamadım ve eşime, 'Misafirsiz Ramazan’ın tadı eksik, ibadetimden bile lezzet alamıyorum' dedim. Eşim de aynı şeyi söyledi. Sonra elimizdeki paraya baktık, sadece 70 TL’miz vardı. O dönemde 70 TL, haftalık bir pazar parası kadardı bizim için. İşin imtihan kısmı, eşim bir hafta sonra aylık alacak, Ramazan’ın bitmesine 10 gün var ve bir haftalık paramız kalmış. Çocuklarımızı mı, yoksa Allah için misafir ağırlamayı mı tercih edecektik? Biz Allah için misafir ağırlamayı tercih ettik. Misafir alacağımız aileleri tek tek aradık, hikmeti ilahi, herkes Çarşamba günü müsait olduğunu söyledi.
Çarşamba sabahı, market ve manav ihtiyaçlarımızı gidermek için alışverişe çıktık. Bereket orada başladı ama biz telaşeden fark etmedik. Bütün ihtiyaçlarımızı bol bol aldık. 70 TL’den sadece akşam alacağımız ekmek parasını bıraktık. Ben yemekleri yapmaya başladım. Sebzeleri doğradıkça, sanki benden başka biri de tencerenin içine bir şeyler ekliyordu. Yemekler kendiliğinden çoğalıyordu. Aldığımız malzemelerin yarısından fazlasını dolaba geri koydum.
Yemek, temizlik, mukabele, namaz derken iftara 1 saat kala misafirlerimiz gelmeye başladılar. Eşim erkek misafirlerimizi erkek misafir odasına, ben de bayan misafirlerimizi bayan misafir odasına aldım. Yemek sofrasını kurmaya başladık. İftara 10 dakika kala dış kapımız çalındı. Kapıyı eşim açtı. 60-70 yaşlarında yaşlı bir amca ve teyze selam verdiler. Eşim amcayı içeri buyur etti, ben de teyzeyi bayan odasına aldım. O günlerde eşim yeni askerden geldiği için eş dost göz aydınlığına geliyorlardı bize. Benim ilgilendiğim yaşlı teyzeler vardı… Eşim onları tanımıyordu. Yaşlı misafirlerimiz bizlere ismimizle hitap edince, biz onları tanımasak da, onların bizi tanıdığına inandık. Sofraya buyur ettik, kabul etmediler. Başka bir misafirlere gideceklerini söylediler. Yaşlı teyze, askıda asılı duran, içinde telefonumun bulunduğu küçük çantanın bana ait olup olmadığını sordu. Ben de bana ait olduğunu söyledim. Sonra yaşlı misafirlerimiz müsaade isteyip çıktılar. Biz de iftar ettik, misafirlerimizi ağırladık. Saat 10 gibi yatmadan önce telefonuma bakayım dedim. Elimi küçük çantama attım, elime telefon dışında bir şey daha takıldı. Ne göreyim! Rulo şeklinde sarılı bir miktar para… Baktım ne kadar? Tam tamına 70 TL!
Eşime durumu anlattım. Yaşlı amca ve teyzeyi ikimiz de tanımamıştık. Eşim, benim ilgilendiğim teyzelerden birinin eşi diye sanmış. Ben de eşimin ilgilendiği amcalardan birinin eşi olarak anlamışım. Ama Allah’ın razı olduğu kulları oldukları çok açıktı. Bize bereket duası ederek gitmişlerdi. Misafire yemek yapmak için aldığım malzemeler tam bir hafta bize yetti. O hafta, ekmek parası dışında hiçbir harcamamız olmadı. Allah, evimize açık bir şekilde bereketi koymuştu. Çarşamba gününün hikmetine bakın ki, o yıl Kadir Gecesi, Çarşamba gününe denk gelmişti. Misafirin bereketi, Ramazan’ın bereketi, üstüne bir de Kadir Gecesi’nin bereketi olunca, Allah bize gözle görülür, elle tutulur bir şekilde bereketi göstermişti.
Cebimizin zengin olup olmaması önemli değil, gönlümüz zengin olsun yeter. Gönlümüzü biz zenginliklerle dolduralım. Allah, cebimize dilediği şekilde zenginlik verir. Ramazanınız evinize, gönlünüze bereket olması dileğiyle.
ALLAH'A EMANET OLUN