Bir inişli, bir çıkışlı yol gibidir hayat. Bazen karlı, ya da yağmurlu soğuk bir havada, bazen de yaprak dökmüş ağaçlar gibi bir güz mevsiminde, güneşli ve yemyeşil bir baharı bekler insan... Bazen arıza veren, bazen de hiç bozulmaz sandığın araba gibidir insan. Bazen çocuklar gibi hayat dolu, Bazen de yükü ağır bir hamal... Bazen düşer, bazen kalkar insan. Bazen ağlar bazen de güler... Bazen umut dolu, bazen karamsar, bazen hasta ve bitkin, bazen de sağlıklı ve huzur dolu olur insan.
Kimi hasta şifa bekler, kimi borcuna sadıktır. Kimi de borcu yokmuş gibi davranır. Kiminin kazancı haramdır, kimi insan da helal kazanç için ter döker. Kiminin çocuğu olmaz, kiminin de çocukları başına bela olur. Ve kiminin itiraz ettiği yaşantı, bir başkasının hayalidir belki de...
Bazen sanki hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya sarılır insan. Oysa dünya ölümlü ve fanidir. Hâlbuki bir defa verdiğimiz nefesi, bir daha geri almayabiliriz. Belki de yediğimiz son lokmadır, belki de içtiğimiz su son suyumuzdur. Her an ölümle burun burunadır insan.
Yeni doğan bebekler gibi gözünü dünyaya açmış tertemiz masum bir insan olamadık yeryüzünde, asıl ağlamamız gereken şeylere güldük ve asıl tebessüm edeceğimiz şeylere kızdık itiraz ettik ve zorlandık.
Dünya kocaman bir handı,
Ölüme kadar süren imtihandı.
Bu imtihanda her şey olacaktı.
Sabır, salih insandan beklenen bir erdemdi. Çaresiz değildi insan çünkü çaresizlerin çaresi ve yardımcısı Allah’tı bu bilinçle yaşamak gerekliydi ve önemliydi. Önemli konuları arka planda bırakıp, boş şeyleri önemsemek mü'minin vasfından değildi. Ölüm gerçeği herkese eşit mesafede idi. Ve zamanı da henüz belli değildi. Ancak insana yaşadığı müddetçe neler yapması gerekeni hayat kitabımız Kur’an-i Kerim ve Rasulullah efendimiz (s.a.v.)’in sünnetinde mübeyyen idi. Allah’ın yap dediğini yapmamız ve yasaklarından sakındığımız takdirde kurtuluş kaçınılmaz hale gelecekti. Nihayetinde Allah’ın yap dediği şeyler bizim faydamıza, yapma dedikleri şeyler ise zararımızaydı. Keşke bilselerdi. Bunu bilenlere ve fark edenlere ne mutlu.
Hayatımız boyunca karşılaşacağımız şeyler hep olumlu ve bizim istediğimiz gibi olacak diye bir kaide yoktu. Çünkü, öyle bir dünya’da yoktu. Allah’u Teala Yüce Kelam’ında açık açık belirtmişti nihayetinde. “Yoksa insan her temenni ettiğini elde edeceğini mi sanır. (Necm 53/24)
Allah’ü Teala bizlere aklı boşuna vermedi. Aklı verdi yolu da gösterdi. Allah’ın ipine sımsıkı sarılın dedi. Çünkü diğer ipler çürüktü ve hesap günü o ipe sarılanlar hüsrana uğrayacaklardı.
Saklı ve gizli bir şey yoktu ortada. Ve aynı zamanda insan ne yapacağını şaşıran bir varlık da değildi. Yeter ki aklını kullansın, yeter ki aklını doğru, zamanda ve doğru yerde kullansın.
Sadece Müslümanlar için değil her insan için hakikat bariz bir şekilde aleniydi, aramaya da gerek yoktu, diyar diyar dolaşmaya da... Kaynak ortada yeter ki aç kitabı ve oku.
Fatiha ile başlayan ve nas ile biten bir hayat kitabıydı Kur’an-ı Kerim.
Fatiha “feth etmek” yani açmak demektir. Kur’an-ı Kerimi açmadan olmazdı, duvara asmak olmazdı, süslü kaplara koymak olmazdı ve hiç okumamak olmazdı. Açıp sonuna kadar okuduğunda; insana hitap eden nas süresinin kendisine dua ettiğini görecekti. Ve kendisi için ne kadar da faydalı ayetler olduğunu görecekti. O zaman Kitabı açmanın ve okumanın gerekli olduğunu anlayacaktı.
Unutmayınız hayatını Kur’an-ı Kerim ve Sünnete göre şekillendiren her zaman kazanır ve muvaffak olur. Nihayetinde Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Sizin en hayırlınız Kur’an’ı ve öğrenen ve öğreteninizdir.” buyurur. Ve yine Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurur:
“Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Âciz kişi de, nefsini duygularına tâbi kılan ve Allah’tan dileklerde bulunup duran (bunu yeterli gören)dır.” (Tirmizî, Kıyâmet 25. İbni Mace, Zühd 31)
Nefis ve şeytan başlıca iki düşmandır. Bunlar bizimle ölüm gelinceye kadar savaşacaklardır. Ancak biz, her daim Allah'a sığınacağız ve dikkatli olacağız.
Bir şeye ne kadar çok değer verirsek, o bizim imtihanımız olacaktır. Ve bizim için hesabımıza geldiği gibi değil, hesabını verebileceğimiz bir yaşam şekli olmalıdır aslında.
Yüce Allah bize sayısız nimet vermiş. Ve Allah’ın nimetlerine ne kadar şükredersek azdır.
Hani Rabbiniz şöyle duyurmuştu: "Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir." (İbrahim/7) İçinden sağ çıkamayacağımız bu dünya hayatı için, sanki ölmeyecekmişiz gibi yaşamak tam bir akıl tutulmasıdır.
Dünya imtihanı ölüme kadar sürecek ve dünya hayatı ölümle bitecek...
Selam ve dua ile.