Üstad Bediuzzaman Said Nursi hazretleri (R. Aleyh), vefat etmeden evvel Urfa'ya gelmek ister. Ancak hükûmet ve Ankara'daki bazı bürokratlar onun Urfa'ya gelişini istemez ve engel olmaya çalışırlar. Üstad buna rağmen Allah' a tevekkül edip Urfa'ya gelmek için yollara düşer.
Onun son demlerinde Urfa'yı tercih etmesinin belki çok hikmetleri ve sebepleri olabilir ama onun Urfa ile ilgili şu sözleri buna ışık tutmaktadır:
"Ben çok zaman evvel bekliyordum ki, Urfa tarafında Nurlara karşı kuvvetli eller sahip olmaya çıksın. Çünkü orası hem Anadolu'nun, hem Arabistan'ın, hem Kürdistan'ın bir nevi merkezi hükmündedir. Nurlar orada yerleşse, o üç memlekette intişarına vesile olur... "[1]
"Hem madem Risale-i Nur'un mesleği hıllettir. Ve Urfa ise, İbrahim Halilullah'ın bir menzilidir. İnşaallah hıllet-i İbrahimiye (orada) parlayacaktır."
Maden Bediuzzaman Said Nursi( R. Aleyh) son demlerinde Urfa'yı tercih etmiş ve maddi dünyaya ait son nefesini burada vermiş o zaman biz de Urfa'yı, bu kadim şehri, bu kadim şehrin HALİLURRAHMAN camisini ona minber yapıp bir asır evvel İstanbul'dan[2] kürd halkına seslendiği şu önemli tespitlerini buradan dile getirmiş olalım:
"Ya Ma’şere’l-Ekrad!
İttifakta kuvvet, ittihadda hayat, uhuvvette saadet, hükûmette selâmet var. İttihadın habl-i metînini, muhabbetin dayanıklı halatını sıkı tutun ki, sizi belâlardan kurtarsın. Güzelce kulak veriniz, dinleyiniz.
Size bir şey söyleyeyim: Biliniz ki; üç, evet üç cevherimiz vardır ki, muhafazasını bizden istiyorlar.
Birincisi: İslâmiyet ki, milyonlarla şühedamızın kanını ona paha vermişiz.
İkincisi: Cevher-i insaniyet ki, bizi heyet-i içtimaiye nazarında insan gösterecek odur.
Üçüncü: Milliyet ki, pişevalarımızın(önderlerimizin), seleflerimizin ruhlarını mezarda şad ettirecek bir tuhfemiz ve onlarla rabıta-i ezeliye ve ebediyemiz olacaktır.
Şu üç cevhere mukabil bir de üç düşmanımız vardır ki, bizi mahvediyor:
Birincisi: Fakr ki, İstanbul’daki kırk bin hamalın vücudu o düşmanımızın numune-i tasallutudur.
İkincisi: Cehil ki, birinci düşmanımızın istilâsına büyük bir yardımcıdır. Zebun-i fakr olan o kırk bin hamalın içinde binde biri bir gazeteyi okuyamıyor ki, bir tarik-ı necat bulsun.
Üçüncüsü: İhtilâf ve muadat-ı cahilânemizdir (cahilce birbirimize düşmanlığımızdır) ki, biz birbirimizle boğuştukça bir terbiyeye bihakkın kesb-i istihkak ediyorduk. Hükûmet dahi terbiye-i vifakiye yerine tezyid-i nifaka çalışıyor, hakkımızda her nevi zulüm ve itisaf icrasına bizi lâyık görerek insafsızlık ediyordu.
Şimdi bilmeli ve anlamalıyız ki, şu üç düşmanımızı kahretmek ve o üç cevherimizi onların ellerinden kurtarmak için de elmastan masnu üç seyf-i sâtı-ı celâdet(Parlak yiğitlik kılıcı). bize lâzımdır:
Birinci kılıcımız maarif, ikinci ittifak ve muhabbet-i millî, üçüncü de teşebbüs-ü şahsî ve sa’y-i nefsîdir.
Herkes nefsine itimat etmelidir ki, haricin muavenet imtinanından, tezellülden, iftikardan istiğna hâsıl etsin, mezellet yükleri altında eğilmekten, her dest-i kahr-ı itisafa (yolsuzluğun üstün eline) boyun eğmekten azade kalsın.
Son vasiyetim şudur: Okumak, yine okumak, yine okumak! Sonra, birbirinizin elini sıkı tutmak, ittihad etmek, ittifak âleminde yaşamak!"[3] Selam ve dua ile… Allah'a emanet olunuz.
Mirza Hüseyin…21.09.2023
[1] Emirdağ Lahikası –ll (113. Mektup)
[2] 29 Teşrinisani 1324/12 Aralık 1908, , Kürd Teavün ve Terakki gazetesi, Sayı: 2
[3](Bediüzzaman Said Nursî’nin Nasayihi / 22 Teşrinisani 1324, Kürd Teavün ve Terakki gazetesi, Sayı: 1.)
(Kürtçe olarak neşredilen bu makalenin Türkçe tercümesi, gazetenin 1 hafta sonraki sayısında —29 Teşrinisani 1324/12 Aralık 1908, Sayı: 2, Sayfa: 13.— yayınlanmıştır.] Bediüzzaman Said Nursî, Eski Said Dönemi Eserleri, Makàlât, s. 24-25