“Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.” (Hucurat/10) Mü’mine yakışan ara bozma değil, müslümanların arasını bulmak, barıştırmak ve güven ortamı oluşturmaktır.
Müslüman yıkıcı değil, yapıcı olmalıdır. Müslüman ara bozucu değil, ara bulucu olmalıdır. Müslüman açık arayan değil, açık kapatan olmalıdır. Müslüman asık suratlı değil, güler yüzlü olmalıdır. Müslüman geçimsiz değil, idareci ve mütevazi olmalıdır. Müslüman hain değil, halim ve selim olmalıdır. Müslüman art niyetli değil, iyi niyetli, halis ve muhlis olmalıdır.
Müslüman; İslam kardeşine her daim iyi şeyler düşünmeli, kardeşinin menfaatini kendi menfaatinden daha üstün tutmalıdır. Birçok iyi hasleti kendinde toplayarak örnek şahsiyet olmalıdır.
Aynı anne ve babadan olmak biyolojik kardeşliktir. Ama İslam’ın dile getirdiği kardeşlik biyolojik kardeşlikten öte din kardeşliğidir. Din kardeşliği, Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile başlayan, sahabe efendilerimiz ile devam eden ve bize kadar intikal eden kardeşlik hukukudur.
“Nûh rabbine şöyle seslendi: “Ey rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vaadin elbette haktır. Sen hâkimlerin en âdilisin” dedi. Allah buyurdu ki: “Ey Nûh! O senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı iyi olmayan bir iştir. Sakın hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi benden isteme! Ben cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum.” Nûh dedi ki: “Ey rabbim! Ben, senden hakkında bilgi sahibi olmadığım bir şeyi istemekten yine sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve esirgemezsen, kaybedenlerden olurum!” (Hud/45-45-47) ayetlerinde anlatıldığı üzere asıl kardeşliğin biyolojik kardeşlik değil, İslam kardeşliği olduğu aşikardır.
Fakat günümüz kardeşliği maalesef ne dinin istediği bir kardeşliktir ne de sahabe kardeşliği ile bir ilgisi vardır. Hatta bunlarla uzaktan yakından bir ilgisi de kalmamıştır. Çünkü sahabe efendilerimizin kardeşliği, menfaate dayalı bir kardeşlik değildi, iş ortaklığı değildi, kar ortaklığı hiç değildi.
Onlarda hasetlik, kıskançlık, fesatlık, menfaatperestlik, yağcılık, büyüklenme, gurur ve bencillik asla yoktu.
Onlarda yardımseverlik vardı, birlik ve beraberlik vardı, sahabi kardeşini kendine tercih etme (İsar) vardı, tevazu vardı, misafirperverlik ve cömertlik vardı. Hasılı bir amaç uğruna yaşıyorlardı. Bu amaç İslam dinini yüceltme ve Allah’ın rızasına nail olabilme adına her türlü cefaya katlanıyorlardı. İşte bu amaç İslam’ın istemiş olduğu kardeşliğini doğurmuştur.
Gelelim günümüz müslümanlarına; cami cemaati olduğu halde günde beş defa camide namaz kılmaya geldikleri halde birbiriyle konuşmayanlar mı dersiniz; faize, balıklama dalan ve camide ön saftaki yerini kimseye kaptırmayanları mı dersiniz, kumar oynadığı için namazları kazaya bırakanları mı dersiniz, boş şeyler uğruna kavga edenleri mi dersiniz, Cuma namazına en son gelip cemaati yara yara, eze eze ön safa geçenleri mi dersiniz? Bir birini çekemeyen bir birinin arkasında konuşan ve bir birinden nefret edenleri mi dersiniz? Bir birinin açığını arayanları mı dersiniz, menfaati uğrana kardeşini satanları mı dersiniz? Bir malı satmak için her türlü hile ve desiseye baş vuranları mı dersiniz? Zengin olduğu için kendini büyük görenleri mi dersiniz? Aşireti ile övünenleri mi dersiniz? Say say bitmez.
Her sene ramazan ayında dünyanın her yerinde müslümanların oruç tutma, mukabele okuma ve teravih namazı kılma ile aynı coşkuya ortak olmaları İslam kardeşliği açısından önemli ve gerekli şeylerdir. Ancak sadece ramazan ayındaki coşku İslam kardeşliği için yeterli değildir. Keşke tüm müslümanlar Allah’ın emrine hep beraber amade olsalardı.
Müslümanların tefrika içinde olmaları İslam kardeşliğini sekteye uğratması açısından çok üzücü bir durumdur.
Evet! Maalesef Müslümanlar tefrika içindedirler. Cemaatlere ayrılmış olmalarında belki bir sakınca yok ama cemaatler arasındaki rekabet çok yanlış olduğunu düşünüyorum. Esasen araç olan cemaati amaç olarak gören cahiller, İslam kardeşliğine zarar veriyorlar. Hele particilik, aşiretçilik, kavmiyetçilik; daha hazini futbol takımlarını tutup rekabet ederek kimi zaman kavga bile ediyorlar. Köylerde var olan toprak kavgaları, kan davaları v.s. İslam kardeşliğini baltalıyor maalesef...
Oysa Peygamber Efendimiz bir hadisinde şöyle buyurur: “Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (müslüman) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim müslümanı bir sıkıntısından kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir müslümanı (kusurunu) örterse, Allah da Kıyamet günü onun (bir kusurunu) örter.” (Buhârî, "Mezâlim", 3; Müslim, “Birr”,58)
Kardeş, zor günde de kolay gününde de senin yanında olan sana yardım eden fedakarlık eden kişidir.
İslam kardeşliği; kan bağı ile değil, can bağı ile değil, aile bağı ile değil, İslam bağı ile birbirine bağlı olmaktır.
SELAM VE DUA İLE..
Müslüman yıkıcı değil, yapıcı olmalıdır. Müslüman ara bozucu değil, ara bulucu olmalıdır. Müslüman açık arayan değil, açık kapatan olmalıdır. Müslüman asık suratlı değil, güler yüzlü olmalıdır. Müslüman geçimsiz değil, idareci ve mütevazi olmalıdır. Müslüman hain değil, halim ve selim olmalıdır. Müslüman art niyetli değil, iyi niyetli, halis ve muhlis olmalıdır.
Müslüman; İslam kardeşine her daim iyi şeyler düşünmeli, kardeşinin menfaatini kendi menfaatinden daha üstün tutmalıdır. Birçok iyi hasleti kendinde toplayarak örnek şahsiyet olmalıdır.
Aynı anne ve babadan olmak biyolojik kardeşliktir. Ama İslam’ın dile getirdiği kardeşlik biyolojik kardeşlikten öte din kardeşliğidir. Din kardeşliği, Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile başlayan, sahabe efendilerimiz ile devam eden ve bize kadar intikal eden kardeşlik hukukudur.
“Nûh rabbine şöyle seslendi: “Ey rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vaadin elbette haktır. Sen hâkimlerin en âdilisin” dedi. Allah buyurdu ki: “Ey Nûh! O senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı iyi olmayan bir iştir. Sakın hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi benden isteme! Ben cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum.” Nûh dedi ki: “Ey rabbim! Ben, senden hakkında bilgi sahibi olmadığım bir şeyi istemekten yine sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve esirgemezsen, kaybedenlerden olurum!” (Hud/45-45-47) ayetlerinde anlatıldığı üzere asıl kardeşliğin biyolojik kardeşlik değil, İslam kardeşliği olduğu aşikardır.
Fakat günümüz kardeşliği maalesef ne dinin istediği bir kardeşliktir ne de sahabe kardeşliği ile bir ilgisi vardır. Hatta bunlarla uzaktan yakından bir ilgisi de kalmamıştır. Çünkü sahabe efendilerimizin kardeşliği, menfaate dayalı bir kardeşlik değildi, iş ortaklığı değildi, kar ortaklığı hiç değildi.
Onlarda hasetlik, kıskançlık, fesatlık, menfaatperestlik, yağcılık, büyüklenme, gurur ve bencillik asla yoktu.
Onlarda yardımseverlik vardı, birlik ve beraberlik vardı, sahabi kardeşini kendine tercih etme (İsar) vardı, tevazu vardı, misafirperverlik ve cömertlik vardı. Hasılı bir amaç uğruna yaşıyorlardı. Bu amaç İslam dinini yüceltme ve Allah’ın rızasına nail olabilme adına her türlü cefaya katlanıyorlardı. İşte bu amaç İslam’ın istemiş olduğu kardeşliğini doğurmuştur.
Gelelim günümüz müslümanlarına; cami cemaati olduğu halde günde beş defa camide namaz kılmaya geldikleri halde birbiriyle konuşmayanlar mı dersiniz; faize, balıklama dalan ve camide ön saftaki yerini kimseye kaptırmayanları mı dersiniz, kumar oynadığı için namazları kazaya bırakanları mı dersiniz, boş şeyler uğruna kavga edenleri mi dersiniz, Cuma namazına en son gelip cemaati yara yara, eze eze ön safa geçenleri mi dersiniz? Bir birini çekemeyen bir birinin arkasında konuşan ve bir birinden nefret edenleri mi dersiniz? Bir birinin açığını arayanları mı dersiniz, menfaati uğrana kardeşini satanları mı dersiniz? Bir malı satmak için her türlü hile ve desiseye baş vuranları mı dersiniz? Zengin olduğu için kendini büyük görenleri mi dersiniz? Aşireti ile övünenleri mi dersiniz? Say say bitmez.
Her sene ramazan ayında dünyanın her yerinde müslümanların oruç tutma, mukabele okuma ve teravih namazı kılma ile aynı coşkuya ortak olmaları İslam kardeşliği açısından önemli ve gerekli şeylerdir. Ancak sadece ramazan ayındaki coşku İslam kardeşliği için yeterli değildir. Keşke tüm müslümanlar Allah’ın emrine hep beraber amade olsalardı.
Müslümanların tefrika içinde olmaları İslam kardeşliğini sekteye uğratması açısından çok üzücü bir durumdur.
Evet! Maalesef Müslümanlar tefrika içindedirler. Cemaatlere ayrılmış olmalarında belki bir sakınca yok ama cemaatler arasındaki rekabet çok yanlış olduğunu düşünüyorum. Esasen araç olan cemaati amaç olarak gören cahiller, İslam kardeşliğine zarar veriyorlar. Hele particilik, aşiretçilik, kavmiyetçilik; daha hazini futbol takımlarını tutup rekabet ederek kimi zaman kavga bile ediyorlar. Köylerde var olan toprak kavgaları, kan davaları v.s. İslam kardeşliğini baltalıyor maalesef...
Oysa Peygamber Efendimiz bir hadisinde şöyle buyurur: “Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (müslüman) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim müslümanı bir sıkıntısından kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir müslümanı (kusurunu) örterse, Allah da Kıyamet günü onun (bir kusurunu) örter.” (Buhârî, "Mezâlim", 3; Müslim, “Birr”,58)
Kardeş, zor günde de kolay gününde de senin yanında olan sana yardım eden fedakarlık eden kişidir.
İslam kardeşliği; kan bağı ile değil, can bağı ile değil, aile bağı ile değil, İslam bağı ile birbirine bağlı olmaktır.
SELAM VE DUA İLE..