İtaat; Arapça bir kelime olup, söz dinlemek, baş eğmek, emredileni yerine getirmeyi içeren “طوع” kelimesi Türkçe’de salt manada ve körü körüne tabi olmaktan daha geniş bir manası vardır. Kur’an-ı Kerim’de, yedi yerde isim, yetmiş sekiz yerde fiil olarak toplam seksen beş kez geçmektedir. Bir kaç ayeti kerimede Yüce Allah’ın “اطيعوا” emir şekliyle geldiği için kelimenin bir de Kur’anî boyutu vardır. Bu emir sorgulanamaz. Ahzab/36.
“ طاع يطيع طوعا” şeklinde çekilen bu fiildeki itaat, kişinin kendisinden emin olduğu, sözüne güvendiği, gönül rızası ile kendisine (Ra’d/15) uyarak yaptığı bir itaat biçimidir. Demek ki, İslam’a göre İslami emirler önce gönüllere yerleştirilir. Kişinin gönlünde rıza göstererek yapılan uymaya itaat denilir. Bunun için ilk Mekke yıllarında muminlerin gönlünde İslam rızası ekildi, Medine’de verilen emirlere طوعا =gönül rızası içinde itaat edildi. Mekki bir toplumsal tahalluk aşılamadan Medeni bir ittiba talebi tutmaz.
İslami davette tabiiyyetten önce İslam’ı gönüllere nakşetme gelir. İnsanımıza ve özellikle gençlerimize yaklaşımımız bu yönde olmalı. İslam net bir şekilde topluma aktarılmadan, özellikle gençlerdeki ibadet zafiyeti giderilemez. Bu manada tüm İslami camiaların şapkadan tavşan çıkaramayacaklarını anlamaları gerekir. Bunun için cazip, insan ruhuna hitap eden, gençlerin dünyasına girecek şekilde proğramlanmış bir dini tasavvur geliştirilmelidir. O zaman, İslam ve onun emirlerini, içlerine sindirmiş pırıl pırıl parlayan gençlerin, davayı gönül rızası içinde omuzladıkları görülecektir. Neticede bunu becerenlerin potansiyel varlığı da bundandır. Aksi bir iddia yanlıştır. Böylece, İslami davet ve tebliğdeki itaat, içi dolu bir gönüllülük esası üzerine yapılan bir itaattır. Asla körü körüne bir itaatı İslam ve Kur’an onaylamamaktadır. Bu da Kur’an’a göre kişinin gücü nisbetinde “استطع” dir.
İsyan veya Asilik; İsyan ve ona yakın mana ifade eden bir çok kelimeyi Kur’an zikretmektedir. Mesela; ”جهل بغي، غوي، طغي ظلم، اعتداد،عدوان الستغني ve عصي “ Gibi…Kur’an-ı Kerim sistematik ve tematik açıdan kendine has üslubu olan ilahi bir kitaptır. Bazen aynı kelimeler, peygamberler için nisyan, zalim asiler için isyan manasına gelir. “عصي” Taha/115, Taha/121, Kehf/79, Hud/59
Şimdi de İtaat ve isyan manasına gelen sorma ve sorgulamanın farkını bazı ayetlere bakarak, En’am/19, Bakara/61, 260, A’raf/143' anlamaya çalışalım. Hz. İbrahim ve Hz. Musa (as)’ya Allah’ı göstermek ve ölüleri diriltmek gibi sorular sordular. Yahudi ve müşrikler de soğan sarmısak ve Peygamberlik için şahitlik gibi hafif sorular sordular. Okuyucu, ayetler içinde verilen cevap şekillerinden, Peygamberlerin sordukları sorularla müşrik ve Yahudilerin sordukları sorgulayıcı soruları arasındaki farkı görebilir. Ayetlerde peygamberler masum Yahudi ve müşrikler suçlu görülmüştür. Bundan ders alalım diye bu her iki soru sorma sahnesini Kur'an bize farklı olan sonuçlarıyla beraber aktarmaktadır. Yanlış olan soru sormak değil, sorgulayarak soruda bir isyan alt yapısı içinde sormadadır. Yoksa, Yüce Allah kendisi bizzat soru sormamızı emretmektedir. Nahl/43, Enbiya/7
İnsan hayatı belli bir disipline bağlıdır. Kur’an, sünnet ve dolayısıyle İslam davetinin kendine has belli bir disiplin yapısı vardır. Bugün Batı liberalizm kültürü, herşeyi ama her şeyi sorgulamayı hak ve özgürlük olarak gören bir paradigmaya sahiptir. Bunu İslam ve Müslümana da aşılamak istenmektedir. Onbeş temmuzla ilişkilendirerek işte körü körüne İslami itaatın tahribatı olarak anlatılmaktadır. Bunun içine bazı ilahiyatçılar da dahil oldular.
Körü körüne itaatin tahribat boyutu askeri disiplinden kaynaklıydı. Hiçbir ilahiyatçı bunun askeri boyutunu tartışmadan İslam’ın itaat disiplinine yığarak ahkamlar kesildi. Kemalist sistemin hiyerarşiğindeki itaat “ كرها” -cebren-İslami disiplinde ise “طوعا” -severek-dir. Herkes bunu bildiği halde sistem korkusundan kimse askeriyedeki disiplin kurallarını kaldıralım diyor mu? Bunun faturasının İslama kesilmesi kadar bir çarpıklık olamaz.
Yüce Allah'ın bile sorgulanacağı bir gayri ahlaki tasavvuru Kur’an onaylamamaktadır. İslam medeniyetinin temeli itikat ve itaat üzere mebnidir. Batı ve batılın sorgulaması ise, ret, isyan, inkar, saygı ve sevgi sınırlarını aşan nihilist bir sorgulama biçimidir. İslam medeniyetinde bunun yeri yoktur.
Batı liberalist tasavvuru bazı ilahiyatçılar üzerinden gençliğimize bir isyan kültürünü aşılamaktadır. İslam’ın itaat anlayışı “طوعا” tağuti sistemlerin ise “كرها” dir. Tağuti sistemlerde itaat etmeye herkes mecbur edilir. Ama İslam’da Yüce Allah’a bile inanıp inanmamada kişi serbesttir.
Bu manada, sormak ile sorgulamanın apayrı şeyler olduğunu Kur’an’a bakan her insan rahatlıkla görebilir.
“ طاع يطيع طوعا” şeklinde çekilen bu fiildeki itaat, kişinin kendisinden emin olduğu, sözüne güvendiği, gönül rızası ile kendisine (Ra’d/15) uyarak yaptığı bir itaat biçimidir. Demek ki, İslam’a göre İslami emirler önce gönüllere yerleştirilir. Kişinin gönlünde rıza göstererek yapılan uymaya itaat denilir. Bunun için ilk Mekke yıllarında muminlerin gönlünde İslam rızası ekildi, Medine’de verilen emirlere طوعا =gönül rızası içinde itaat edildi. Mekki bir toplumsal tahalluk aşılamadan Medeni bir ittiba talebi tutmaz.
İslami davette tabiiyyetten önce İslam’ı gönüllere nakşetme gelir. İnsanımıza ve özellikle gençlerimize yaklaşımımız bu yönde olmalı. İslam net bir şekilde topluma aktarılmadan, özellikle gençlerdeki ibadet zafiyeti giderilemez. Bu manada tüm İslami camiaların şapkadan tavşan çıkaramayacaklarını anlamaları gerekir. Bunun için cazip, insan ruhuna hitap eden, gençlerin dünyasına girecek şekilde proğramlanmış bir dini tasavvur geliştirilmelidir. O zaman, İslam ve onun emirlerini, içlerine sindirmiş pırıl pırıl parlayan gençlerin, davayı gönül rızası içinde omuzladıkları görülecektir. Neticede bunu becerenlerin potansiyel varlığı da bundandır. Aksi bir iddia yanlıştır. Böylece, İslami davet ve tebliğdeki itaat, içi dolu bir gönüllülük esası üzerine yapılan bir itaattır. Asla körü körüne bir itaatı İslam ve Kur’an onaylamamaktadır. Bu da Kur’an’a göre kişinin gücü nisbetinde “استطع” dir.
İsyan veya Asilik; İsyan ve ona yakın mana ifade eden bir çok kelimeyi Kur’an zikretmektedir. Mesela; ”جهل بغي، غوي، طغي ظلم، اعتداد،عدوان الستغني ve عصي “ Gibi…Kur’an-ı Kerim sistematik ve tematik açıdan kendine has üslubu olan ilahi bir kitaptır. Bazen aynı kelimeler, peygamberler için nisyan, zalim asiler için isyan manasına gelir. “عصي” Taha/115, Taha/121, Kehf/79, Hud/59
Şimdi de İtaat ve isyan manasına gelen sorma ve sorgulamanın farkını bazı ayetlere bakarak, En’am/19, Bakara/61, 260, A’raf/143' anlamaya çalışalım. Hz. İbrahim ve Hz. Musa (as)’ya Allah’ı göstermek ve ölüleri diriltmek gibi sorular sordular. Yahudi ve müşrikler de soğan sarmısak ve Peygamberlik için şahitlik gibi hafif sorular sordular. Okuyucu, ayetler içinde verilen cevap şekillerinden, Peygamberlerin sordukları sorularla müşrik ve Yahudilerin sordukları sorgulayıcı soruları arasındaki farkı görebilir. Ayetlerde peygamberler masum Yahudi ve müşrikler suçlu görülmüştür. Bundan ders alalım diye bu her iki soru sorma sahnesini Kur'an bize farklı olan sonuçlarıyla beraber aktarmaktadır. Yanlış olan soru sormak değil, sorgulayarak soruda bir isyan alt yapısı içinde sormadadır. Yoksa, Yüce Allah kendisi bizzat soru sormamızı emretmektedir. Nahl/43, Enbiya/7
İnsan hayatı belli bir disipline bağlıdır. Kur’an, sünnet ve dolayısıyle İslam davetinin kendine has belli bir disiplin yapısı vardır. Bugün Batı liberalizm kültürü, herşeyi ama her şeyi sorgulamayı hak ve özgürlük olarak gören bir paradigmaya sahiptir. Bunu İslam ve Müslümana da aşılamak istenmektedir. Onbeş temmuzla ilişkilendirerek işte körü körüne İslami itaatın tahribatı olarak anlatılmaktadır. Bunun içine bazı ilahiyatçılar da dahil oldular.
Körü körüne itaatin tahribat boyutu askeri disiplinden kaynaklıydı. Hiçbir ilahiyatçı bunun askeri boyutunu tartışmadan İslam’ın itaat disiplinine yığarak ahkamlar kesildi. Kemalist sistemin hiyerarşiğindeki itaat “ كرها” -cebren-İslami disiplinde ise “طوعا” -severek-dir. Herkes bunu bildiği halde sistem korkusundan kimse askeriyedeki disiplin kurallarını kaldıralım diyor mu? Bunun faturasının İslama kesilmesi kadar bir çarpıklık olamaz.
Yüce Allah'ın bile sorgulanacağı bir gayri ahlaki tasavvuru Kur’an onaylamamaktadır. İslam medeniyetinin temeli itikat ve itaat üzere mebnidir. Batı ve batılın sorgulaması ise, ret, isyan, inkar, saygı ve sevgi sınırlarını aşan nihilist bir sorgulama biçimidir. İslam medeniyetinde bunun yeri yoktur.
Batı liberalist tasavvuru bazı ilahiyatçılar üzerinden gençliğimize bir isyan kültürünü aşılamaktadır. İslam’ın itaat anlayışı “طوعا” tağuti sistemlerin ise “كرها” dir. Tağuti sistemlerde itaat etmeye herkes mecbur edilir. Ama İslam’da Yüce Allah’a bile inanıp inanmamada kişi serbesttir.
Bu manada, sormak ile sorgulamanın apayrı şeyler olduğunu Kur’an’a bakan her insan rahatlıkla görebilir.