"Resul dedi ki: " Ey Rabbim! Gerçekten kavmim bu Kur'an'ı mehcur bıraktı. (terk etti) "(Furkan/30)
Ramazân'ı yarıladığımız bugünlerde, sunî gündemleri bir kenara itip, Kur'an'ı merkeze alan yoğun gündemler oluşturmamız gerekmektedir. Sahi böyle bir rahmet mevsiminde, Kur'an esintilerinin melteminde Kur'an'dan uzak durmak, onu mehcur bırakmak(terk etmek) kimin haddine! Dediğinizi duyar gibiyim. Elbette ki her yıl olduğu gibi geleneksel hale getirdiğimiz, Kur'an'ı, Ramazan'dan Ramazana açma ritüelimizi gerçekleştirdik. (!) Düzenli mukabele ve nihayetinde hatimler gerçekleştirildikten sonra ölülerimizin ruhuna da hediye eylediysek tamamdır. (!) Bu yıl ki, Kur'anla olan hasretimizi gidermiş olup, her harfe verilen sayısızca sevabı da gözönünde bulundurursak vicdanen rahat, en iyi müslüman biz olmuşuzdur. Şimdi bu kadar Kur'anla haşır neşirken, biz mi Kur'an'ı mehcur bıraktık? Aslında soruyu şöyle sorarak içinde bulunduğumuz duruma ışık tutabiliriz.
Kur'an nasıl mehcur bırakılır?
Sâbuni, Safevatut-tefasir kitabında ayeti şöyle açıklar: Kur'an şu beş şeyle terk edilmiş kılınmaktadır:
1-Dinlemeyi ve ona imân etmeyi terk etmek.
2-Okuyup iman etse de, amel etmeyi terk etmek.
3-Onu hakem kılmayı ve hükmüne başvurmayı terk etmek.
4-Onu düşünmeyi ve manasını anlamayı terk etmek.
5-Bütün manevi kalp hastalıklarında onunla tedavi olmayı terk etmek
İlk madde kafir ve müsteşriklere özgü bir durum olsada, ne yazık ki son dört madde içinde bulunduğumuz halin resmidir. Lütfen usanmadan, ikinci maddeden tekrar tekar okuyunuz.! Ne de çok terk edişlerimiz olmuş, oysaki Kur'anı dilimize pelesenk etmişken... O ölünün ruhu, bu ölünün ruhu derken , işin özünü kaçırdığımızı, ölünün ruhuna değilde ölüden farksız, ruhunu yitirmiş biz diriler için indirildiğini unutuvermişiz değilmi?
Dünyada en çok okunan, ezberlenen ama bir o kadar mehcur bırakılan bir kitap... Bütün hayatını Kuran'a adayan kimselerin, Kur'an'ı hayatının merkezinden iterek, en güzel kim okuyacak yarışına girdiği , o kıraat bu kıraat diye diye teferruatlarda boğulan kimseler haline geldi. Oysaki Rabb'imiz: "Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt,gönüllerdeki dertlere şifa, müminlere doğru yolu gösteren bir rehber ve tam bir rahmet olarak Kur'an geldi. "(Yunus/57)
Rabbimiz Kur'an'ı bizler için böyle tanımlarken, ne yazık ki bizler Kuran'a hesabımıza gelen manalar yükledik. Günümüz dünyasındaki buhranlarımızın, yıpranışlarımızın, savrulunuşlarımızın en başat sebebi Kur'an'ın özünden uzak sönük bir islam profili yaşamamızmış...
Kur'an'ı ilk önce kalbimizden sonra sırasıyla; evimizden, okulumuzdan, sokağımızdan, devletimizden mehcur bıraktığımız için bugün Rabbimizde bizi mehcur bıraktı. Kur'an'ı terk ederken aslında terk edilenler bizler olduk. Kur'anla cihana hükmeden izzetli, Kur'an Nesli bir ecdadın, Kur'andan uzaklaşarak zillete razı olan torunları olduk. Farkındamıyız bilmiyorum ama bizi canevimizden vurarak savunmasız bıraktılar. Fitne çağında sarılmamız gereken Kur'an ve sünneti/hadisi şüphe yığınları gibi gösterip ,teker teker hayatımızdan kopardılar. Hadislerin hepsine uydurma diyerek , "Kur'an sadece bize yeter!" diyenler, koyun postuna bürünmüş kurtlar olarak sinsice Kur'an'ı da inkar eder hale geldiler.
Bizleri hadislerden kopardıkları yetmezmiş gibi Kur'anı da geçmiş toplumu ilgilendiren tarih kitabı haline getirdiler. Kuran'daki birçok hükmü tarihselliğe bağlayıp, sadece indirildiği toplumu alakadar ettiği , günümüz için böyle bir hükmün geçerliliğini yitirdiğini iddia ettiler ve ne yazık ki buna dünden razı olan binlerce kitleyide peşlerinden sürüklediler...Kur'an'ı heva ve heveslerine oyuncak ettiler. Nefislerine hoş geleni tutup diğerlerini askıda bıraktılar.
Tıpkı âyette buyrulduğu gibi: "Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz?" (Bakara/85) Hevalarına ne uyuyorsa havada kaptılar, çarklarını durduracak Kur'an ahkamlarına milyonlarca teviller uydurdular. Ancak içinde bulunduğumuz hal bizi ye'se düşürmemeli.Bu mübarek günleri de fırsat bilerek, Kur'an ayında hummalı bir tadilata girişmemiz lazım. Hasar-tespit kontrollerimizi yaptıktan sonra ilk can alıcı noktamızı bulup ordan koyulmalıyız işe.
Mesela;
-Kur'anı bilmeyenlerimiz öğrenmeli! Nitekim Kur'ansız geçen bir ömür boşa tüketilmiştir.
-Bilenlerimiz ,okuyuşunu hakkını verecek seviyeye ulaştırmalı. Çünkü okuyuşlarımız Kur'an ile olan bağımızın göstergesidir. Aslında bozuk okuyuşlarımız Kur'anla olan mesafemizin tezahürüdür.
-Kuran'ı salt okumadan ziyade manasına yoğunlaşmalı, içindekilere hayatımızın kullanma kılavuzu nazarıyla bakıp, merak edip araştırılmalı.Bunları yaparken sadece meallerle yetinilmemelidir.Zorluk olmasın diye küçük hacimli tefsir kitaplarından istifade edilebilir.(Yine pratik olsun diye her ramazan ayında asgari olarak iki surenin tefsiri hedef olarak belirlenebilir )
-Arapça öğrenme imkanı olanlar mutlaka öğrenmeli çünkü ayetleri bizzat kendi dilinden anlamanın hazzını, yüreklere dokunuşunu hiçbir çeviri ve meal veremez.
-ve son olarak en önemlisi öğrenilen her ayet pratiğe geçirilmeli. Nitekim pratiksiz Kur'an modeli sadece dilde dolanan kalplere geçmeyen lafzılar halidir.
Rabbim tüm müslümanların cehdini , gayesini Kur'an üzere kılsın. Kur'an'ı mehcur bırakıpta, ahirette de Rabbimizin mehcur bıraktığı kimselerden eylemesin.
(Amin) Selam ve dua ile...
Kaleminize yüreğinize sağlık kardeşim Allah'a emanet olun