Dindarların suçlarından ve günahlarından dolayı dindar görünmekten ya da olmaktan çekinmek, ayet ve hadisleri gündeme almaktan kaçınmak, davanın yok olduğunu sanmak; farklı bir imtihan şeklidir.
Dindarların suçlarından ve günahlarından dolayı başka suç ve günahları basite indirgemek de hata yapmanın farklı bir çeşididir.
Dindarların suçları ve günahları nedeniyle Kemalizm’e tavır almamak, onların cürümlerini dillendirmemek yahut odağı buradan kaçırmak da bir başka hatadır.
Kemalizm veya Batıcılık gerçek yüzünü uzun zaman önce gösterdi. Bunların boyunduruğuna tekrar düşmemek, ana hedeflerden biridir. Ancak diğer önemli hedeflerden biri de dindar görünümlü zalimlere teslim olmamak, onların ıslahı için çaba göstermek ve daha iyi insanların ortaya çıkması için çalışmaktır. Burada hep ince bir çizgi vardır.
Olması gereken; her türlü zulme karşı mücadele etmek, yanlışlara tavır alabilmek, dindarları doğruya çağırmak, onlara Allah’ın azabını hatırlatmak, yanlış işlerini boşa çıkarmak ve zulümlerine engel olmaktır. Elbette varsa sahih kazanımlarının da kıymetini bilmek gerekir.
Dindar diyoruz ama sadece adı dindar olan, gerçekte içi bomboş, günah ve cürüm sahipleri yüzünden davaya küsmek, davayı pasif duruma düşürmek, hatta Müslüman olmaktan utanmak ne anlama gelir? Herkes kendi imtihanını vermektedir.
Münafıklar, Kur’an’ın açıkça dile getirdiği bir gerçektir. Hiçbir sahabe, münafıklar yüzünden dinden soğuyup pasifleşmemiştir. Aksine sağlam ve gerçek Müslümanlığı ortaya koyarak örneklik sergilemiştir. Bunu "hümanist" veya "evrensel insan" etiketiyle değil, Müslüman kimliğiyle yapmıştır.
Öte yandan bazıları da kendi amelleri ve tercihlerinden ziyade, dindarların hatalarını biriktirip Allah’ın huzuruna bunlarla çıkınca kurtulacağını sanıyor. Oysa Allah şöyle soracaktır:
"O hataları zaten ben biliyorum ve cezalarını vereceğim, ama sen ne durumdasın? Senin benimle aran nasıldı? İtikadın, amelin ne durumda? Gel, senin defterine bir bakalım."
Bu da farklı bir uyanıklık gibi görünse de âlemlerin Rabbi asla atlatılamaz.