Bayramın içinden bir yazı kaleme almaya çalışacağım. Ama boğazım düğümleniyor. Çünkü alemi İslam’ın haline rağmen bayram nasıl olur? İşte burası beni bayağı zorlayacak!
Bu Kurban Bayramı yazımı beş kavram üzere bina etmeye çalışacağım. Bunlar; Kurbiyet, i’yd, takva ve temsiliyet ve teslimiyet.
Kurbiyet/Kurban; Kurban bir ibadettir. Her ibadetin dini değerler sistemi içinde Yüce Allah’a karşı kulluk görevlerini yerine getirmesidir. Ancak her ibadetin kendi içinde barındırdığı özel bir özü vardır. Bu bağlamda Kurbanın özünde özel bir kurbiyet manası vardır. Bu yakınlık dikey ve yatay olmak üzere iki boyutludur. Bu yakınlığın dikeyi Yüce Allah’a, yatayı ise kulun kullarla olan dayanışma ve yardımlaşması ile gerçekleşir. Bu manada tüm ibadetler bir bütün olarak ilahi rızada birleşir. Yani diğer ibadetlerdeki hassasiyet üzerinden kurbandaki dikey kurbiyete bir anlam ve değer atfolunur. Kurban bir, bayramlar ise yıl içinde sınırlı olduğu için, yıl içinde yapılan diğer ibadetlerin bir sonuç bildirgesi gibidir.
İ’yd; Arapça bir kelime olan i’yd, “a-v-d” kök harflerinden müştak bir isimdir. Fiil olarak çekimi; “ade, yeidu iden” şeklindedir. Manası bir şeyin aslına dönmesi demektir. Toplumsal bir yapı için kullanıldığında, bir toplumun kendi öz değerlerine dönüşü demektir. Yani bir toplumun kendi değerler sistemini hayata hakim ederek yönetime taşımış ve bu meyanda bir toplumsal yapıya ulaşmanın sevinci olduğu için buna İ’yd denilmiştir.
Takva; Takva her ibadetin özüdür. Ancak kurban için Yüce Allah ona özel bir gönderme yapmıştır. (Hac/37)
Temsiliyet; Bayramlar genel manada bir idealin hayatta olan bir temsiliyetin yansımasıdır. Bu anlamda bayramların, sosyal, siyasal ve inanç bağı içinde değerlendirilmesi gerekir. Bu bağlamda bir toplumun taşıdığı inanç, sahip olduğu ahlak, bulunduğu sosyal ve siyasal yapının sene içinde birkaç sefer test edildiği müstesna birer zaman dilimleridir.
Öyle ki; Allah’a inanmayan gayri İslami toplumların dahi mutlaka sene içinde toplumun tüm fertlerine o toplumun taşıdığı idealleri hatırlatma babında mutlaka bayram kutlamaları olur. Dinsiz toplumlar vardır. Ama bayramsız toplumlar yoktur.
Teslimiyet; Bütün bayramlarda bir yerlere olan bir teslimiyet ruhu vardır. Ama Kurban Bayramı’nda olan teslimiyet, işin zirvesidir. Bu teslimiyet Habil-Kabil hadisesinde Habil ile başlayı, Hz. İbrahim, Hacer ve İsmail’de mücessem olmuştur. Yıllar yılı çocuğu olmamış bir babanın hem uzak kalma hem de onu kesmekle sınanmasını iyi teakkul etmeliyiz. Yoksa kurbanda nasıl bir teslimiyet bizden istediğini anlayamayız. Tek başına imkanların sıfırın altında olduğu bir anne yüreğini iyi tahayyül edelim! Böyle bir ortamda büyütüp hayatında tek umudu olan yavrusunun kesilmesi ile sınanma nasıl bir şeydir? Bu annenin ciğerparesine rağmen Allah’a olan teslimiyetini kestiğimiz kurbanlar üzerinden ne kadar anlıyoruz?
Bu annenin ruhundaki ulviyeti ve bu manadaki hassasiyetini hangi akademik şahsiyet ve bilge insan tarif edebilir? Hacer hangi eğitim ortamında yetişti? Hz. İbrahim ile iki üç yıl ancak kalabilmiştir. Burada beşerin bilgiyle elde etmesi mümkün olmayan bir teslimiyet vardır. Hayatının baharında oyun oynayacak yaşa gelmiş bir çocuk düşününüz! Nasıl bir ruha sahip ki, bıçağın altında yatma teslimiyetini kabul etmiş olsun?
İşte kurbanları keserken ve bayramlarımızda bunları düşünmeden kurban kesip bayram kutluyorsak bu şekildeki ritüeller bizi Cenab-ı Hakka acaba ne kadar yaklaştırır? Özelde kurban, genelde bayramlara bu değerler sistemi içinde bakmamız gerekir. Yoksa Gazze’ye rağmen bayram yapmamız mümkün olur muydu hiç?