Suskun Sarmalı

TAKİP ET

Birçoğumuzun yaşadığı ancak tanımlayamadığı bir sosyolojik vakadan bahsetmek istiyorum

Birçoğumuzun yaşadığı ancak tanımlayamadığı bir sosyolojik vakadan bahsetmek istiyorum. Yetmişli yıllarda Alman bir siyaset bilimci tarafından geliştirilen bir kuram, daha doğrusu kitle iletişim teorisi. Toplumların kültürleri, tarihleri, sosyal ve ekonomik durumları, yönetim biçimleri ve uygulanan yasaları, inançları ve inançlarını yaşayış biçimlerine göre farklı sebeplere dayanan ve dolayısı ile farklı sonuçları olan bu teoriye Suskunluk Sarmalı Teorisi/Kuramı deniliyor. Kuramın amacı, temelde çoğunluk veya otorite görüşünün, birey veya azınlık durumda ki düşünceler üzerinde ki etkilerini araştırıp ortaya koymaktır.

Genel olarak; bir kişinin ya da gurubun savunduğu fikir, bulunduğu toplumun/topluluğun (yaşadığı mahalle, okuduğu okul, çalıştığı iş yeri vs.) genel kabul ettiği görüşlere uygun değilse, bu kişi/gurup toplumdan dışlanma kaygısı ile konuşurken kendini kısıtlar ve genellikle sessiz kalmayı tercih eder. Kişinin/gurubun fikrinin yaygınlık kazanması veya kendine yakın görüşlerin bulunduğu toplulukta yaygınlaşması yüksek sesle konuşmasına sebep olur.

Suskunluk Sarmalı Teorisi kapsamında yapılan araştırmalarla aşağıda ki sonuçları tespit etmek mümkün oluyor.


Bireyin/topluluğun inanç kuralları gereği, esnek (seküler), vasat ve marjinal olanların, genel kabul görmüş fikirlere karşı kendi görüşlerini dile getirirken sarmala takılıp takılmadıklarını,

Görüşlerinin toplum nezdinde kabul görmeyeceğini bilen fakat kaybedecek bir şeylerinin olmadığını düşünen ve sürekli azınlık kalacaklarını kabul ederek sarmaldan çıkan kişi/gurupları,

Medya başta olmak üzere, kitle iletişim araçlarının sürekli tekrar ederek kabul ettirme kabiliyetini. Yani toplumsal algının nasıl değiştirildiğinin tespiti,

Azınlık gurup ile görüşleri baskın olan gurup arasında sıkışıp kararsızlık ile sarmalda kalan kişi/gurupları

Çok çeşitlilik gösteren görüşlerin bir arada yaşadığı iklimlerde, eğilimlerin ne yönde olduğunu ve zamanla değişkenlik gösterip göstermediğini,

Tespit etmek kolaylaşıyor.

Bu bilimsel verilere dayanarak otoriteler, toplum mühendisliği faaliyetlerinde bir altlığa (eskize) sahip olabilmektedirler.

Otoritenin, kendi doğrularına göre kurduğu düzenin sürekliliğini korumak için, uyum göstermeyen farklı görüşler ortaya koyan azınlıkları “sizi dışlarız” tehdidiyle caydırmaya çalışması çoğunlukla başarıya ulaşır. Dışlanma endişesi yaşayan guruplar kendilerince tedbir alma eğilimine girerler. Bu tedbir iki türlü karşımıza çıkıyor. Bir kısmı huzurlu bir hayat yaşamak adına etliye sütlüye karışmayarak, diğer bir kısmı da otoritenin görüşüne yakınlaşmaya ve belli belirsiz beyanlarla uyum sağlamaya çalışırlar.

Azınlık görüşlerini bastırmanın ve sarmaldan çıkmalarını engellemenin en kolay ve etkili yolu kuşkusuz medyadır. Ülke genelinde örgütlenememiş (STK, Parti Teşkilatları vs.) toplumlarda birey olarak tek kişinin toplum üzerinde gözlemleme çapı oldukça dardır. Bireyin toplum üzerinde ki gözlem kapasitesi mahallesi veya en fazla yaşadığı şehir kadardır. Otoritenin hizmetinde ki medya, baskın görüşün ne olduğunu çeşitli örneklerle çoğaltıp çok etkili sunumlar yaparak bireylerin, baskın görüşü benimsemeleri için algılarına doğrudan etki etme gücünü kullanır. Bu öyle bir illüzyondur ki, birey sunumu izlerken kullanılan kelimelerin, görsellerin, isimlerin, videoların ve hatta bilgilerin kaynağının gerçek olup olmadığını merak etmez ve sorgulamaz.

Bunun neticesinde, doğruları göremeyen kesim itaat edecek duruma gelirken, gerçeği gördüğü halde cesareti ve özgüveni kaybolan kesim de sarmal içerisinden karnından konuşmaya doğru evrilir.

Azınlıkta olup aynı doğruları gören ve yüksek sesle konuşmak isteyen toplulukların Suskunluk Sarmalında olmalarının hem sebebi, hem de sonucu, sayılarının azlığıdır. Sayıları az diye suskun kalıyorlar, suskun kaldıkları için sayıları çoğalmıyor. Bu paradokstan çıkış ancak sabır, azim, kararlılık, fedakârlık, tehdit ve dışlanmaktan korkmadan doğru bilinen yolu terk etmeden devam etmekle olur. Unutulmamalıdır ki, her baskın görüş azınlık olarak başlar ve uyuyan bir koğuş dolu askeri uyandıran gece nöbetinde ki bir tek nöbetçi ile sağlanabiliyor.

Otoriteye karşı toplumu cesaretlendirip uyandırmak için bir tek kişinin KRAL ÇIPLAK diye haykırması yeterlidir. Bu seslenişi yaparken kazanım veya kayıp endişesi taşımadan, inandığımız değerler doğrultusunda neye mal olursa olsun toplumun maslahatı gözetilerek KRAL ÇIPLAK demeyi görev bilmek zorunluluktur.

Selam ve Dua ile...

Uluslararası Gazeteciler Federasyonu gazze gazeteci siyonist rejim aksa tufanı