Secde Üzerinden Kopan Fırtına -2
Ğayri zi-akıl olan her varlığın hesabına gelsin gelmesin ilahi emirler karşısında diklenmedikleri, hatta isteyerek, boyun bükerek geldiklerini öğrendikten sonra insanların ve cinlerin zaman zaman başı
Ğayri zi-akıl olan her varlığın hesabına gelsin gelmesin ilahi emirler karşısında diklenmedikleri, hatta isteyerek, boyun bükerek geldiklerini öğrendikten sonra insanların ve cinlerin zaman zaman başına buyruk hareket etmelerinin sonucunu varın siz düşünün ve tasavvur edin.
Melekler kendilerine yönelik verilen “Secde et” emrini veren makam ile, merci ile yani Yüce Allah ile ilişkilendirirken; Şeytan ve kimi insan, makam ve mevkiye bakmaksızın, emri veren Allah’ı dinlemeden mükellef kılındığı emre odaklanma yolunu seçmişlerdir. Halbuki hem meleklere hem cinlere hem de yer yüzüne indirildikten sonra insanlara “secde et” emrini veren zat bizzat Yüce Allah’tır.
Gelelim biz insanlara.
Herkesin kendisine; “Benim için emir mi önemlidir yoksa emreden mi?” sorusunu sorması ve cevabını inceden inceye araştırması kurtuluşu için kaçınılmaz bir görevdir. Zaman ve imkan hala elimizde.
Hangi mahlukatın daha çok değerli olduğunu bilemeyiz ancak bir fikir sahibi olmak babından şu ayeti dikkatlice okuyacağınızdan eminim. “Hani Rabbin meleklere, ‘Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin’ demişti.” (Hicr/28-29)
“Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman.” ayeti insanoğlu için bir ayrıcalıktır, bir torpildir, bir farklılıktır. Hatta Kur’an-ı Kerim’in hiçbir yerinde bu ifadenin bir benzeri ne melekler için kullanılmış ne de cinler için. Benzer bir ifadenin hayvanlar ve nebatat için kullanıldığına da şahit olmuş değiliz. Eğer bu ifadenin bir benzeri başka varlıklar için kullanılmışsa bize bildirilmiş değildir. Çünkü bizim bilgimiz bize bildirilenlerle sınırlıdır.
Tercih hakkını kullanmak, sorumlu olmak ve yaptıklarının ceremesini çekmek adına Yüce Allah biz insanlara irade vermiştir. İmtihan tam da burada başlıyor tıpkı Şeytan’a tercihte bulunma ve iradesini kullanma imkanının verildiği gibi.
İradesine sahip olup ilahi emirler doğrultusunda kullananlar kurtulmuş, iradesine boyun bükerek nefsani arzu ve istekleri peşinde koşanlar da yenilgiye uğrayarak sapıtmışlardır.
O halde mahlukat tarafından icra edilen her davranışın mutlaka bir nedeni, bir niçini vardır ve olmalıdır. İnsanın yaşamını sürdürmesi adına iradenin önemli olması kadar iradeye yön veren ve kendisine istikamet çizen unsurların da önemli olması kaçınılmazdır.
İnsanın sevaplara karşı istekli, günahlara karşı da dirençli olması iradesinin güçlü olmasıyla ilgili olduğunu bilmemiz lazım. İradeyi güçlendirmenin en önemli katarizörü de kuşkusuz Kur'an'dır. Kur’an’ı okuyan ve yaşayan insanların iradesi güçlendiği gibi iradesi güçlendikçe dönüp Kur’an okuyacak insanlar da vardır. Tersi bir durum da söz konusu olabilir tabi. İradesi zayıflayan kimi insanın Kur’an’dan uzaklaşacağı, Kur’an’dan uzaklaşan insanların da iradelerinin pespaye olacağı bir başka hakikattır. Tıpkı namaz kılan birisinin Kur’an okuması gerektiği gibi Kur’an okuyan birisinin de namaz kılması gibi.
Kainatta yaptığımız ve yapacağımız her şey ancak Kur'an ile taçlanır ve anlam bulur. Kur’an’a başvurulmayan her şey batıldır. Moderatörü Kur'an olan kişilerin iradesi güçlü, anlatacakları ve yapacakları elbette mühim ve anlamlı olacaktır.
İnsanoğlu güçlü bir iradeye sahip olmak için çabalamalıdır.
İnsan Kur'an'la hemhal olduğu kadar sevapları sever ve işler; günahlara buğzeder ve kendisini her türlü sapıklıktan ve günahtan korur. Kur’an ile iştigal etmekten, öğrenmek ve bellemekten uzaklaştığı oranda da sevaplardan uzaklaşır ve delalete duçar kalır, hatta günahlara sarılır. Çoğu zaman günahları işlemekle yetinmez çevresindekileri de bu işe teşvik eder. Yani Şeytan’a ait bir rolü üstlenmekten onur ve şeref duyar.
İnsanoğlunun işlediği veya işleyeceği günahlar kendisine her daim çekici ve süslü gözükür. Şayet süslü ve püslü olmamış olsaydı, emin olun yeryüzünde hiçbir günah işlenmezdi. Hatta bir adım daha ötesinde gülücükler eşliğinde batıklığa dalan insanın çok iyi bir iş kotardığını düşünmesi gibi bir ahval de oluşmazdı. Böylesi bir durumda kalbi kararan insanoğlunun işlediği günahlar, kendisine acı vermez olur. Çünkü; “Kul bir günah işlediğinde, kalbinde siyah bir nokta belirir. Eğer o günahından tövbe edip uzaklaşırsa kalbi arınır. Tövbe etmeyip günah işlemeye devam ederse, o siyah nokta artar ve nihayet kalbin her tarafını kaplar." (İbn-i Mâce, Zühd, 29) Kalbi tamamıyla kararan bir insanın kalbinin karardığını anlatmanız deveye hendeği atlatmanızdan daha zordur.
Rabbim bizi muhafaza buyursun.