Kimin doğruları?

TAKİP ET

Kimisi bilerek ve isteyerek yüz çevirir

Kimisi bilerek ve isteyerek yüz çevirir. Kimisi de yüz çevirir ama yüz çevirdiğinin farkında değildir.
Peki kim yüz çevirmiştir, kim de itaat etmiştir?

"Yolunu şaşırana yol gösteren çok olur." diye bir söz var. Elhak doğrudur. Kur'an ve Sünnetten uzaklaşıp sapıtmış, yolunu şaşırmış bir kişiye Şeytan da yol gösterir, nefsani istekler de arzular da hevesler de yol gösterir. Yeminler eşliğinde o tarafa bu tarafa savuracak insanlar da bu işin cabası.

Bir toplum ya İslam’a uyuyordur ya da farklı bir dinin peşinden koşuşturuyordur. Bunun lamı cımı yoktur.
Yer yüzünde dinsiz bir toplum bulmak ne mümkün. “Dinsizim” diyen insanların “Dinsizlik” dinine mensup olduklarını sakın ha sakın unutmayın.

O halde her toplum kendi yaşantısına uygun, kendine has belirlediği doğruları ve yanlışları vardır. İslam'ın da kendine has belirlediği doğrular (sevaplar) ve yanlışlar (günahlar) vardır ve olacaktır. Asıl kendimize sormamız gereken önemli soru şu; “Bizim doğrularımızla İslam’ın doğruları uyuşuyor mu?” Bu soruya vereceğimiz içten ve samimi cevaplar bizi istikamete sevk edecek, doğruyu bulduracaktır. Vereceğimiz her kaçamak cevap da bizi biraz daha yoldan savuracak ve tipiye yakalanmış bir vaziyette gözleri kör edercesine ortalıkta bırakacaktır.

Eğer bizim tercih ettiğimiz davranışlar, yaptığımız okumalar, sahip olduğumuz fikirler, içinde bulunduğumuz pozisyonlar İslam’ın yasakladıkları ise durup düşünmek gerekmez mi? Attığımız her adım, gerçekleştirdiğimiz her iş bizi İslam’a mı yaklaştırıyor yoksa İslam’dan uzaklaşmamıza mı sebebiyet veriyor.

İslam gerek bireysel gerek toplumsal bazda hiçbir davranışı insanın arzusuna, isteğine, hevesine ve keyfi uygulamalarına bırakmış değildir. İçinden sıvışıp geçilebilecek açık hiçbir kapı, hiçbir köprü bırakmış da değildir. Buna okumak da dahildir, yemek yemek de dahildir. Kanun yapmak, kanuna uymak da dahildir. Giyinmek, kuşanmak, konuşmak, düşünmek ve bir yaşam biçimi edinmek de buna dahildir.

Evet! Allah, dileyene doğru yolu gösterir. İsteyene dinini öğretir, belletir. Allah, arzu edene dini yaşamayı nasip eder, murad edeni şirkten, küfürden ve nifaktan uzaklaştırır. Allah, emirleri doğrultusunda çaba gösterene ve istediği şekilde dua ederek yalvarana cenneti mücip kılar. Çünkü ayeti kerimede; “Kuşkusuz sen istediğini hidayete erdiremezsin. Ama Allah dilediğini hidayete erdirir ve hidayete erecek olanları en iyi O bilir.” (Kasas/56) Başka bir ayeti kerimede de; “İnkar edenler diyorlar ki: “Ona (Muhammed’e) Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!” De ki: “Şüphesiz Allah dilediğini saptırır, kendisine yöneleni de doğru yola eriştirir.”(Rad/27) buyurmaktadır. Allah (c.c.)’ın Resûlü (s.a.v.) de bir hadisi şeriflerinde: “Ümmetimin hepsi cennete girecektir, yüz çeviren müstesna!” Orada bulunanlar “Ey Allah"ın Resûlü, yüz çeviren kim?” diye sorunca, Hz. Peygamber, “Bana itaat eden cennete girer. Bana isyan eden yüz çevirmiş demektir.” şeklinde cevap vermiştir. (Buhari, İ’tisam, 2)

O halde Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e itaat etmek boynumuzun borcudur. Bu itaat; nefsimize, arzumuza, hevesimize, çevremizdeki insanlara hatta Şeytan’a itaat etmekle kıyaslanmayacak kadar ulvi bir iştir. O halde bir insan ya Peygamber (s.a.v.)’e itaat ediyordur ya da isyan etmekle kalmıyor başka başka nesnelere itaat ediyordur.
Şayet vahyi, insanın aklına çeki düzen vermek suretiyle şekillendirmekten, evirip çevirmekten uzaklaştırırsanız; ulu orta icra edilen, peşinden gidilen her yanlışa kılıf bulmak kolaylaşacaktır. Zaten dünya arenasında insanlar tarafından mantıklı görülmeyen hiçbir iş ifa edilmez.

Mantıklı görülen ve insanlar tarafından rağbet edilen işler eğer doğru olmuş olsaydı o zaman ilahi kitaba gerek kalmazdı.

Vahyi devre dışı bırakarak anlamaya çalıştığınız, çerçevesini çizdiğiniz her yanlışın mantıklı bir açıklaması mutlaka vardır. Yoksa yer yüzünde; ineğe, balığa, taşa, demire, kiremite, tunca, helvaya, mezara tapan insan bulamazdınız.
Her insan ölünceye kadar istediği kurala tabi olmakta, istediği dinin emirlerini yerine getirmekte, istediği nesneyi, şekli veya putu ilah edinmekte serbest bırakılmıştır. İmtihanın sırrı da buradadır. Unutmayınız ki ölümden sonra tabi olunacak yegane din İslam'dır. İnansın inanmasın durum budur. Yüce Allah; “Madem ki kimsenin hâkimiyeti altında değilmişsiniz; Haydi onu (hayatı) geri döndürün, sözünüzde doğruysanız!”(Vakıa/86-87) şeklinde meydan okumaktadır. Ölmemek insanın elinde değilse ahirette belirlenen kurallara tabi olmamak da insanın elinde değildir. Günün sonunda çar naçar bu kurallara herkes tabi olacaktır.

O zaman şu ayeti okuyun derim. Anlamadıysanız bir daha okuyun. Olmadıysa başa dönün ve yeniden hem de sakin sakin okuyun. Ama yine olmadıysa bu sefer "Euzu"yu içten ve yürekten besmeleyle beraber çekin ki Şeytan uzak dursun sizden. "İnkâr edenler zaman zaman, keşke biz de müslüman olsaydık, diye arzu ederler." (Hicr/2)

Ne zaman? Elbette öldükten sonra. İşte o zaman da iş işten geçmiş olur. Tıpkı nebe suresinde toprak olan hayvanları gören kafirlerin dile getirdikleri şu durum gibi; “Kuşkusuz biz insanın önceden yapıp ettiklerini karşısında göreceği ve inkârcının, “Keşke toprak olsaydım!” diyerek dövüneceği gün gerçekleşecek olan yakın bir azaba karşı sizi uyardık.” (Nebe/40)

“Onu yine de yalanladılar. Biz de onu ve onunla beraber gemide bulunanları kurtardık ve onları ötekilerin yerine geçirdik. Ayetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Bak, uyarılan (fakat söz anlamayan)ların sonu nasıl oldu!” (Yunus/73)

Bir kez daha söyleyeyim. Bu iş iman işidir. Başka şeylere benzemez.