Eleştirinin Eleştirisi -2-

TAKİP ET

İnsanların fıtrata uygun yetişmelerini sağlamak için halkı Müslüman olan ülkelerde eğitime yön veren, eğitimin ve öğretimin ana konularını ve sınırlarını belirleyen asıl etmenin İslam dininin ön görül

İnsanların fıtrata uygun yetişmelerini sağlamak için halkı Müslüman olan ülkelerde eğitime yön veren, eğitimin ve öğretimin ana konularını ve sınırlarını belirleyen asıl etmenin İslam dininin ön görüleri olması kaçınılmazdır. Olması gereken budur. Her konuda olması gerektiği gibi bu konuda da genel çerçevesini çizmesi gereken ana unsurun Kur’an ve Sünnet olması gerekiyordu.

Realitede cereyan eden hadiseler dediğimiz minvalde yürüseydi Müslüman ülkelerde Müslüman bireylere uygulanan eğitim ve öğretim Hristiyanlığın çizdiği resim değil de İslam’ın çizdiği bir şekil yer alacaktı.

Konunun tam da burasında zikretmeden geçemeyeceğim bir konu daha var. İslam; İslam’ın öngördüğü ilkelerle anlatılır. Hristiyan Avrupa kültürünün Hristiyanlığı benimsemiş insanlarına uygulanan temel ilkeler çerçevesinde İslam dinini anlatmaya ve öğretmeye kalkışmak kanun eliyle işlenen bir cinayetin ötesinde bir mana ifade etmez. Müslüman toplumlarda iki farklı şahsiyetlerin ortaya çıkmasına yol açan en önemli etmenin bu olduğuna olan inancım tamdır. İçinde yaşadığı toplum ile barışık, mensubu olduğu dini değerleri yaşayan ve bundan da zevk ve neşe alan insanların çoğalması için İslam dinini, İslam ilkeleri çerçevesinde anlatmak ve işlemek bir zorunluluktur.

Her dinin kendisine has kırmızı çizgileri vardır. Olmalıdır da. Bir dinin kırmızı çizgileri silinmiş veya aşındırılmışsa o din, din olmaktan da feragat etmiş demektir. İster batıl, ister hak din olsun o dinin mensupları kırmızı çizgilerini aşındırtmazlar. Buna müsaade etmezler hiçbir zaman. Ancak son yıllarda şahit olduğumuza göre İslam dinine has bir çok kırmızı çizgi ilim adı altında, medeniyet adı altında, teknoloji adı altında, sağlık adı altında, ekonomi adı altında, eğitim adı altında aşındırıldığına şahit olmaktayız.

Ne yazık ki günümüzde halkı Müslüman olan ülkelerin hayatına yansıyan iş ve işlemlerinin ana iskeletini İslam dini şekillendirmiyor. Elbette istisnai durumlar vardır ve her zaman da var olacaktır. İçine saplandığımız bir girdap var ortada. Bu girdabı görmezden gelemeyiz. Müslüman halkların eğitimlerine, ticaretlerine ve sosyal hayatlarına Avrupa kültürüne şekil ve yön veren Hristiyanlık dininin esas alındığına her gün şahit olmaktayız.

Bu vesileyle Müslüman bireylerin düşüncelerinde, aile yapılarında ve toplumun ana iskeletlerinde çatırdamalar oluştuğunu da görmemiz gerekiyor. Ancak tüm bu izahatlara rağmen ortaya çıkan bu istenmeyen sonuçlarını; “Şu Müslümanlar niye böyle?” diyerek İslam dinine yüklemekle yine yanlış yapıyoruz. Devlet eliyle İslam’ın hükümlerinin illegal kabul edildiği ortamlarda insanlardan İslami bir düşünce, İslami bir davranış, İslami bir tavır beklemenin insafla bağdaşır bir tarafı yoktur. Çünkü insanları şekillendirerek sevk ve idare eden eğitim ve öğretime olan yaklaşımımızı ve bakışımızı İslam’ın kırmızı çizgileri yön vermiyor.

Camiye giderek namaz kılan bir insan bu amelini gerçekleştirirken inandığı dinin değerlerini toplum içerisinde yaşamak istediğini vurgulamak istemektedir bu davranışıyla. Ancak aynı birey, yıllar boyu süren eğitim ve öğretim sayesinde bankaların verdiği faizin, Milli Piyango İdaresinin oynattığı kumarın, Tekel’in ürettiği içkinin, ….yapılan zinanın vergisi verilmek şartıyla yapılabileceğini öğrenmektedir. Çünkü Avrupa Hristiyan kültürünü yansıtan eğitim sistemi Kur’an’a göre bir helal-haram kazancı değil de vergilendirilmiş kazancı ön plana çıkarmaktadır.

Dini emirler çerçevesinde kendisine bir yaşam oluşturmak isteyen bu birey kendisini bu haramlardan nasıl uzak tutabilecek? Sahi bugün yetişkin çağına ulaşmış insanlar ders kitaplarında yıllarca at resmiyle kasap mesleğinin tanıtıldığını silebilecekler midir zihinlerinden?

Batı Avrupa Hristiyan kültürüyle büyüyen Müslüman ailelerinin Müslüman çocukları hayatlarının dönüm noktasındaki kararlarını akrabalık bağı olmayan kişilerle beraber vermeyi bir medeniyet, bir gelişmişlik ve bir bağımsızlık kriteri olarak tasavvur etmeye başladılar. Aile içi kavgalar da buradan filizlendi. Bu kavgaya girişenler kendilerince haklıydılar. Çünkü her gün damarlarına zerk edilen eğitim bunu gerekli kılıyordu. Oysa bu hayatta kendileri için hayatlarını ortaya koyan bir anneleri, bir babaları da vardı. Ebeveynin isteklerine karşı çıkmak medeniyet göstergesi olarak lanse edildi topluma. Halbuki çocuklarının iş ve işlemlerinden herkesten daha çok söz sahibi olmaları gerekiyordu ebeveynlerinin. Ancak resmi kanallarla verilen eğitim sayesinde hayati meselelerde ebeveynin tercihleri yok hükmünde kabul edildi. Ecnebileşen eğitim ve öğretim anne ve babaları ha var ha yok arası bir şey ifade eder duruma getirdi.

Evet! Yaşananlara niye bu kadar şaşırıyorsunuz ki? Niye bu kadar abartıyorsunuz ki? Niye bu kadar yadırgıyorsunuz ki?
Bu ortamda büyüyen insanların ebeveynlerini yok saymalarını, onların kararlarına müracaat etmeyi zûl olarak telakki etmeleri, böyle hareket ve hakaret etmelerini gayet normal buluyorum(!) Yürütülmekte olan sürecin sonucu bu. Çünkü eğitimin hiç bir aşamasında bu şahıslar ne Kur'an eğitimine ne de Nebevi Sünnete tabi tutulmuş değillerdir.

Allah'ın boyasından bihaber yetiştirilen kişilerin altına verilen koltuklarla, makamlarla pervane gibi fır dönmeleri kadar normal bir durum olmaz/olamaz.

Gençler kendilerine dikte edilen bu Avrupai eğitim sayesinde anne ve babalarıyla beraber verecekleri ortak kararları gericilik, yobazlık, softalık ve hakaret olarak nitelemeye başladılar. Toplumu ifsat eden ve dağılmasına sebebiyet veren tencere işte tam da bu noktada kaynamaya devam ediyor.
Halbuki günahsız ve fıtrat üzere yaratılan insanlar İslam’a göre sevk ve idare edilebilseydi ne aile içinde ne de toplumun bünyesinde hiçbir fokurdama yaşanmayacaktı.

Yüce Rabbimiz: "Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun)." (Şems/8) buyurmaktadır. Evet! Bir insan ilahi kelamı bilmezse takvanın ne olduğunu nereden bilecek? Kitbullahı bilmeyen biri, fucurun ne olduğunu bilemeyeceği gibi nelerden sakınması gerektiğine de karar veremeyecek.

Her şeyin en kesini ve en doğrusu şüphesiz İslam'dır. O halde İslam'a bakarak diğer beşeri sistemlerin sorgulanması, eksikliklerinin ve yanlışlarının ortaya çıkarılması gerekir. Çünkü mikyas, ölçü, terazi, metre İslam'dır. İşte ileri sürülmesi ve savunulması gereken temel esas bu.

Dini mübini bilmeyen, ayet okumamış, hadisle tanışmamış, dini kitaplardan bihaber Avrupai kültürü benimsemiş, Hristiyanlara bezenmiş, Yahudilere özenmiş, Müşriklerin yaptıklarını mazur gören, laik eğitimin sembolü olan bir insan, söyler misiniz neyi doğru dürüst bilebilecek? İslam'ı mı ön plana sürer yoksa İslam dışı unsurları mı?

Allah insana, Kitabullah'ta serdedilen emir ve yasakları beşerin ihdas ettiği doğrulardan ve yanlışlardan ayırabilecek bir aklı vermiştir.
Kalın sağlıcakla!

balıkçılar av yasağı 1 eylül yeni sezon istanbul hamsi